Dünya yüzeyinin dörtte üçü sularla kaplıdır. Bunların çoğu denizler ve okyanuslardır. Binlerce yıl boyunca insanlar bu suları aşmak için değişik yollar bulmuşlardır. İlk olarak sal ve kürekli tekneleri inşa etmişler fakat M.Ö. 2900 civarlarında Mısırlılar yelken kullanmaya başlamışlardır.
Bundan sonra yelkenli gemiler, bir yüzyıl öncesine kadar denizlerde hâkimiyeti sağladılar. Günümüzde, büyük gemilerin artık motorları var, fakat küçük yelkenli tekneler spor, balık avlama ve yerel ticaret amaçlı kullanılır. Elbette yelkenlilerin suda gidebilmesi için rüzgâra ihtiyaç vardır.
Denizciler rüzgârın yönünü değiştiremezler fakat orsa etme denilen bir yöntemle, dümenlerini zikzaklar hâlinde kullanıp teknelerini yüzdürebilirler.
Yelkenlinin Çalışma Prensibi
Yelkenin hareket etmesine etki eden 2 kuvvet vardır:
İtme Kuvveti: Rüzgarın esmesiyle oluşan enerjiden doğan kuvvete verilen addır. Yelkenin hareket etmesi için en temel ilkedir ve dik şekilde etki eder. Rüzgar yelkenlere kıç taraftan vurduğunda itme kuvvetinin etkisi görülür.
Emme Kuvveti: Teknelerin rüzgara karşı kolaylıkla ilerleyebilmeleri için gereklidir. Bu kuvvetin oluşumunda rüzgar yelkenin her iki yakasından akar ve iki yakadan akan rüzgarın kat ettiği mesafenin farklı olmasından dolayı bir basınç farkı oluşur. Basınç farkının oluşturduğu kuvvet ile yelkenli tekne rüzgara doğru emilir. Yelkenli tekneler rüzgarın tam üzerine doğru seyir edemezler. Yelkenli ile yol alabilmek için rüzgara karşı yaklaşık 45 derecelik bir açı ile ilerlemek gerekir.