Adak adayınca dilek kabul olur mu? veya Adak adamak birşeyi olması için kolaylaşır mı? gibi sorular sorulmaktadır. Arapça’da nezir (nezr) diye ifade edilen adak fıkıh dilinde, “bir kimsenin dinen yükümlü olmadığı ibadet cinsinden bir şeyi kendisi için vâcip kılması”nı ifade eder. Allah Teâlâ’ya ibâdet maksadıyla, mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah’a söz vermesi. Bir adağın dinen geçerli olabilmesi için, adakta bulunan şahsın, akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir.
“Falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim…” gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur. Lakin şunuda söylemek gerekir, İslâm âlimleri ciddi bir sebeb yokken adak adayarak borçlanmayı, yük altına girmeyi teşvik etmezler, mubah olan bir takım şeyleri yapmaya mecbur kalmayı faydalı bulmazlar. Zira vaad edilen şeylerin yerine getirilmesi vâcib olur.
Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ “Falan işim olursa, falan gün veya falan ay oruç tutacağım; şu parayı falan adama vereceğim.” yahut “Şu kadar namazı, falan camide kılacağım.” dese, belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.
İnsanlar zayıftırlar. Bazı olayların te’sirinde kalıyorlar, bir kısım vak’alann baskısına mâruz bulunuyorlar. Şayet bu vak’a hoşa gitmeyen bir şeyse ondan kurtulmak için, hoşa gidecek bir husus ise ona kavuşmak yahut devam ettirmek için birşeyler adıyor, bir takım vaadlerle Allah’a karşı borçlanıyorlar.
– Şu kötü işten kurtulursam bir koyun keseceğim, yahut şu işim şöyle olur veya falan arzuma kavuşursam şu kadar para dağıtacağım, şu kadar oruç tutup namaz kılacağım… gibilerden nezirde bulunuyorlar.
Bu gibi vaadler Allah’a karşı verilmiş sözlerdir. Biz insanlar birbirimize karşı verdiğimiz sözümüzde durmadığımız takdirde ne kadar güç duruma düşersek, Yaradanımıza karşı verdiğimiz bu gibi sözlerimizde durmadığımız takdirde de uhrevî mes’uliyete girmiş oluruz. Çünkü hiç sebeb yokken bir takım şeyleri kendiliğimizden vaad edip borç yapmışız. Madem ki borç yüklenmeyi kendi istek ve arzumuzla tahakkuk ettirdik, öyle ise o işimiz olup beklediğimize kavuştuktan yani şartımız yerine geldikten sonra vaadimizi yerine getirmeli, nezrimizi ifâ etmeliyiz.
Âyet-i kerîmede Rabbimiz nezirlerini yerine getirenleri medih buyururken getirmeyenleri de mefhum-u muhalifle zemmetmiş oluyor. Böyle bir zemme müstehak olmamak için sözümüzde durmamız gerekir,