Bilindiği üzere toplumun temelini aile oluşturur. Anne, baba ve çocuklardan oluşan sosyal yapıya aile adı verilmektedir. Bazen bu yapı büyükanne ve büyükbabaları da içine alarak daha geniş bir özellik gösterir. Aile fertleri arasındaki ilişkiler, karşılıklı sevgi, saygı, şefkat ve dayanışma gibi güzel değerler esas alınarak düzenlenirse; o aile uyum içinde ve mutlu olur. Hayatın ve birlikte olmanın verdiği haz birlikte yaşanır.
Müslümanın huzur menbaı da, huzursuzluk kaynağı da, ömrünü içinde geçirdiği evidir, ortak bir yaşamı paylaştığı âile ocağıdır. Aile bir ağaçtır, bu ağacın dalları ise o aileyi oluşturan fertlerdir. Bu ağacın bir dalı kırılsa hepimiz çok büyük acı çekeriz. Bu nedenle bu ağaca çok iyi bakmalı ve daima yeşerip meyve vermesi için elimizden geleni yapmalıyız. Âile ocağının böyle hem huzur, hem de huzursuzluk alanı olması şüphesiz ki, âilenin temel unsuru olan bey ile hanımın karşılıklı muhatap oluşlarıyla yakından alâkalıdır.
Bu hususta günümüz annelerine düşen vazife de, evlâtlarını şu hadîs-i şerîfin muhtevâsına girecek şekilde yetiştirmeye gayret etmektir:
“Mü’min, başkalarıyla ülfet eder (hoş geçinir) ve kendisiyle ülfet edilir. Kimseyle ülfet etmeyen ve kendisiyle de ülfet edilmeyen kişide hayır yoktur.” (Ahmed, II, 400, V, 335)
Biz bu mevzuda çoğu zaman hanımları îkaz etmiş, beylerinin İslâm’a uygun düşen temâyül ve tavırlarına uyum gösterip, zıtlaşmaya gitmemelerini tavsiye etmiştik.
Zira Rabbimiz; mü’minlerin, birbirini yıkayan iki el gibi olmalarını arzu buyurmaktadır. Birbirini yıkayan iki elden maksat ise, birbirinin maddî-mânevî noksanını telâfî etmek, sevinç veya hüznünü paylaşmak, aşırı istekten sakınmak, derdine ortak olmak, birbirine öğütte bulunmak, kusurlarını affetmek ve husûmeti bertaraf edebilmek için “ben haklıydım, sen haksızdın!” gibi sözlerin üzerine bir şal atarak kardeşliği her hâlükârda yaşatabilmektir.
Hattâ bu konuda açtığımız bir ankette hanımlara sual sormuş, verecekleri cevaba göre durumlarını tesbit edebileceklerini anlatmak istemiştik.
Bu sohbetimizde aynı ankete benzer iki suali de beylere soracak, nasıl bir aile reisi olduklarını kendilerinin tesbit etmelerini isteyeceğiz.
Böylece adâleti de sağlamış olacağız. Sadece hanımlara değil beylere de sorumluluklarım düşündürmüş olacağız. Şimdi suale geçiyoruz.
Birinci sual:
– Düşünün bakalım, nasıl bir âile reisisiniz? Hayırlı mı, hayırsız mı?..
Sakın zorlanmayın. Bilemem demeyin.
Tesbit etmeniz kolay. İşte ölçüsü:
– Siz eve gelince hanım sıkılmaya başlıyor, evden çıkınca da rahatlıyor mu?
Cevabı siz verin, vicdanî muhâsebeyi siz yapın.
– Eve girince hanım sıkılıp, rahatsızlık duyuyorsa, hayırlı bir âile reisi durumunda değilsiniz, bunu iyi bilin ve kendinizi kontrol edin.
Bunun delili sahâbede vardır. Nitekim bir sohbetinde Hazret-i Resûlüllah şöyle buyurmuştur:
– İnsanların en kötüsü, âilesine (haksız yere) sıkıntı verendir!
Merak eden sahâbî dedi ki:
– Yâ Resülâllah, âilesine sıkıntı vermek nasıl olur?
Şöylece cevap verdi Allah’ın Resülü:- Bir âile reisi evine geldiğinde hanımı ürperir; çocuğu korkar, evden çıktığında da hanımın yüzü güler, ev halkı rahatlarsa, bu hal, âile-sine sıkıntı verdiğinin işareti, hayırsızlığının delilidir!
Evet, hadîsin burasında biz suâlimizi tekrarlıyor ve diyoruz ki:
_ Âile reisleri! Kendi kendinizi kontrol ediniz.
Sizler gündüz çalıştığınız işinizden dönünce, evde böyle bir panik başlıyor; “Yine geldi şu hayırsız” der gibi, bir memnuniyetsizlik meydana getiriyor musunuz?..
Sabah işinize çıkarken evi terkedince çocuklar ve hanımefendi, “Oh, dünya varmış, nihayet defolup gitti!” der gibi bir hissin doğmasına sebeb oluyor musunuz?
Oluyorsanız, herhalde hayra alâmet değildir bu rahatlamalar. Kendinizi kontrol etmeli, haksız bir baskı ve korku unsuru haline gelip gelmediğinizi incelemelisiniz.
Bu ölçüyü bir başka hadîste de şu mealde görmekteyiz:
– Sizin hayırlınız, âilesine hayırlı olandır!
İkinci suâle geçiyoruz. Âile reislerine ikinci sorumuz şu olacaktır:
– İşinizden dönünce hemen evinize geliyor musunuz? Yoksa şurada burada vakit öldürüyor, kumarhane, meyhane gibi lüzumsuz yerlerde eğlenceye mi dalıyorsunuz?
Şâyet faydasız yerlerde eğlenip kalıyor, evi yalnız bırakmaya devam ediyorsanız biliniz ki, bir âile reisliği mükellefiyetinizi daha ihmal ediyor, hayırsızlık işaretlerinden birini daha işlemiş oluyorsunuz!
Nitekim bunun delili de Hazret-i Resülüllah’dandır.
Ashâb diyor ki:
_ Biz Resülüllah’ın sohbetinde bulunuyorduk. Sohbetimiz biter bitmez Resûlüllah bizi terkeder, hemen evine, ailesinin yanma girerdi, başka yerde eğlenmezdi.
Demek ki, mecburî işlerimiz bitip, günlük çalışmamız sona erince artık şurada burada eğlenilmez, hemen eve gelinip, bütün gün yalnız kalan hanımın yalnızlığı giderilmeye çalışılır. Onun hukuku düşünülür. Bunu nazara almayıp, sadece kendi eğlenmesini düşünmek, âile reisinin görev ihmalinden başka bir şey değildir. Yâni âile reisliği notunda zafiyet vardır.
Ne dersiniz beyler!
1 – Evde ailenize haksız baskınız var mı?
2 – Mesai bitiminde şurada burada eğlenerek evi ihmaliniz söz konusu mu?