Bu durum zekât verilen mala ve zamana göre değişir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) devrinde ve Mekke halkı arasında paranın esası altın idi. Diyet miktarında da altın ölçü alınır. Para mübâdelesi yapanlar, her beldede mahallî rayiç para için, altın fiyatlarına göre işlem yaparlar.
Altın, gümüş ve nakit paralar ile ticaret malları, bâtınî mallardandır. Ekin ve meyveler, madenler ve hayvanlar ise, zâhirî mallardan sayılmaktadır.
Altın ve gümüşe çevrilmesi mümkün olan kâğıt ve madenî paraların zekâtı farzdır. Bu paralar ticarette kullanılmayıp kasada saklansalar bile, zekâtlarını vermek gerekir. Çünkü böyle paralar, aslen alış-veriş ve ticaret için tedavüle konulmuşlardır. Hükmen ticaret malı cinsinden sayılırlar.
Altın ve gümüşten başka ma’deni ve kâğıt para, ticâret yoluyla elde edilmiş ise sene sonunda normal olarak ticaret eşyası ile birlikte hesaplanarak zekâtı verilecektir. Bu hususta şüphe yoktur. Ayrıca mirâs ve vasiyet gibi bir yolla veya ticâret eşyası olmayan başka bir şey satmak suretiyle elde edilmiş ise üzerinden bir yıl geçtiği takdirde altın ve gümüş yerine kâ’im olduğu için, Hanefî ulemâsına göre yine zekâtı verilecektir (38). Amma Şâfiî ulemâsının görüşüne göre zekâta tâbii değildir. Çünkü altın ve gümüş olmayan madenî ve kâğıt para hakkında zekât vermek hususunda hadis vârid olmamıştır (39)
Hanefî ulemasının görüşü bu hususta daha güzeldir. Çünkü zekâtın farz kılmışından maksat mâlî durumu müsâid olan kimsenin malından mu’ayyen bir miktarı muhtâç kimselere verdirip ihtiyaçlarını gidermektir. Binâenaleyh geçmiş asırlarda alışverişde te’âmül, altın ve gümüş ile olduğundanma’denî şeylerden yalnız altın ve gümüş zekâta tabiidir demek yerinde idi. Fakat şimdi şartlar değişmiş te’âmül onlarla, değil mâdeni ve kâğıt paralarla olduğundan, bunları zekâttan mu’âf tutmak zekâtın farz kılmış gâyesine ters düşer.
(38) İbn Abidin, c. 2, s. 32, al-Fatih al-Rahmânî, s. 291
(39) al-Mecmû, c. 6, s. 5