Nafaka kelimesi, infak kökünden gelmektedir. Bir kimsenin geçindirmekle, bakıp gözetmekle yükümlü bulunduğu kimseye ya da kimselere, insanın yaşayabilmesi için gerekli şey demektir. Bu da, yiyecek, giyecek ve evdir. Yani mutfak masrafı, ev kirası, giyim ve ev eşyası masrafıdır. Bu masraflar, zamana, hâle, örf ve âdete göre değişir. Bir erkeğin ailesine karşı omzunda yüklendiği sorumluğun gereği bir takım farz hükmünde ayni ve nakdi temel ihtiyaçları karşılaması nafaka olarak addedilir.
Ana-babaya iki şartla nafaka vermek vâcib olur :
1) Fakirlikle birlikte sakatlık ve güçsüzlük.
2) Fakirlikle birlikte delilik.
Nafakası vacip olanlar şunlardır: Ana-babalar, öz çocuklar, karı, köle ve hayvanlardır.
-Anne-babanın nafakası yukarıda açıklandığı gibi fakir ve muhtaç oldukları takdirde oğluna aittir.
Burda şu hususu belirtelim: Ana-babanın oğullarının mallarından al maları, oğulların izni olsun olmasın caizdir.
Hz. Aişe (r.anha) peygamberimizden şöyle rivayet eder:
” Kişinin yediklerinin en temizi, kendi kazancından ve oğlunun kazancından yediğidir.” [Ebu Davud, 3528; Tirmizi, 1358.]
-Ana-babanın ihtiyaçları oldukları takdirde israf ve savurganlık yapmamak şartıyla oğullarının mallarından yukarıda temas etliğimiz gibi yararlanmaları caizdir.
Bir adam, ‘Ey Allah’ın Resulü! benim malım ve çocuklarım var. Babam malımı yok etmek (almak) istiyor, dedi.
Allah Resalu (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sen ve malın babanındır.”
Burdaki ‘babanındır’ lafzı, elbetteki ki temlik için değil, mubah olduğunu belirtmek için. Yoksa mal çocuğundur. Zekatı o verir. Malı miras bırakan da odur.