Kur’ân, evliliğin devamlılığı konusunda erkeğe birinci derecede görev vermektedir. Ailenin huzurunu bozacak ve devamlılık gösteren huysuzluk, geçimsizlik gibi davranışlar erkekten’de gelebilir, Kadından da gelebilir.
Kur’an’da, sihir gibi bazen küfrü de içinde barındıran bir suç mekanizmasından söz edilirken, onun çok çirkin bir vizyonu “Sihirbazlar, Harut ve Maruttan koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.” (Bakara, 2/102) mealindeki ifadeyle ortaya konmuştur. Kur’an’ın bu ifadesinden yuva yıkmanın ne kadar büyük bir günah olduğunu anlamak mümkündür.
Olur olmaz sebeplerle yuvayı bozmaya teşebbüs etmek, mutsuzluğu ve ıztırabı getirir. Talak 65/1 :« …Ancak apaçık bir fuhuş yapmaları durumu bunun dışındadır... »Başlangıçta iyi değilmiş gibi görünen bir olay, kimbilir sonunda ne gibi hayırlara vesile olacaktır. Birbirine sevgi, saygı duygusu ile bağlı eş ve çocuklardan oluşan aile kurumu, her zaman huzur ve mutluluk kaynağı olmaya devam etmelidir.
Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Üç kişiye Allah lanet etmiştir: Ana-babasından yüz çeviren, karı-kocanın arasına girip onları ayırmaya çalışan, bir de Müslüman toplumun arasına nifak sokmak için dedi-kodu yapmaya çalışan kimse.”
Evlatlar, haksız istekte bulunan ana babanın sözlerine uymaya mecbur değiller. Kurulmuş yuva yıkılma-malı, ama ana baba da kırılmamalı; bir münasip dille kendileri aydınlatılma ciheti tercih edilmelidir.
Bir baba ve ana yavrusunun yuvasını bozabilir mi? Aile ocağım söndürmeye yönelik tutum ve tavır içinde olabilir mi?
İlk bakışta insan buna ihtimal veremiyor, hatta hemen cevap da vermek istiyor:
– Hayır bir baba, ya da ana ne oğlunun, ne de kızının yuvasmı yıkmak isteyemez, aile saadetini bozmaya yönelik telkinde bulunamaz.
Ne yazık ki beklenen bu olmasma rağmen, olan bu değildir. Kızının yuvasmı, oğlunun ocağını bozacak tutum ve tavır içinde olan baba da vardır, ana da..
Niçin mi böyle?Sebepleri çok ama ne olursa olsun bazı babalar, analar beklenmeyen yanlışa sebep olabiliyorlar.
Şayet gelin kendilerine hoş görünmemişse, isteklerine uygun hareket etmemişse (ki, istenen, uyum sağlamasıdır) bu defa veryansın ediyorlar gelin aleyhine. Bir de bakıyorsunuz ki evlad, hanımı ile ana babası arasında sıkışıp kalmış, kime göre hareket edeceğini bilemez hale gelmiş. Ya ana babanın telkinine uyacak, yuvasını bozmaya yönelecek; yahut da ısrarlı şekilde gelen telkinin altında ezilmeye devam edecektir.
– Sen bu kadını bırak, sana biz daha iyisini buluruz…
Bir defa ana babalar bilmeliler ki, evlenen oğul artık elleri altında emir eri gibi tuttukları bekar çocukları değildir. Evlenmiştir. Yani artık kendi başına yaşayacak hale gelmiştir. Onun da bir ailesi, onun da bir müstakil hayatı olacaktır.
Siz onu süt çocuğu gibi görmeye, hayatına müdahale etmeye devam edemezsiniz.
Bırakın yakasım, yaşasm müstakil hayatım… Hanımı size hizmet eder, saygıda bulunursa takdir ve tebrike şayan bir tutumdadır. Ama bunu siz beklemeyin, o göstersin, o duysun bu saygı ve hürmeti.
Şayet dini ölçülerle zorlayacak olursanız karşınıza şu gerçekler çıkar:
– Gelin, sizinle birlikte yaşamaya mecbur değildir. Ayrı ev isteyebilir. Beyinin gücü yetmiyorsa aynı evde ayrı yaşayacağı oda bile isteyebilir. Bu odanın müstakil ev gibi özelliği de olacaktır…
Gelin, Beyinin babasına, anasına hizmete etmeye, arzularına uymaya mecbur değildir. Ancak uyum göstermesi, anlayışlı davranması elbette idealdir. Bu da zorla olmaz. Öyle ise artık elinizin altında bulundurmaya alışüğınız oğlunuzu, gelininizi birazcık bırakın, hayatlarını yaşasınlar. Bir gölge gibi takip ederek kendinize isyan ettirmeyin, hürmeti kendiliklerinden duymalarını bekleyin, zorla duyurmaya çalışmayın.
Şu satırların yazılmasına sebep olan bir konuşmanın özetini arz edeyim, sizler de ibretle bakın olaya.
Kızcağız bakın neleri nasıl anlatıyor:
– Hocam, babam evimize geldi, beyimle tartıştı. Ondan sonra elimden tutup beni evine götürdü. Beyime, ‘Sana kız filan yok, bekle, gör’ dedi. İki tane oğlum, şu anda beyimin yarımda, ben babamın bedduasından korktuğum için babanım evinde beklemekteyim. Ne olacak benim halim? Bir tarafta beyim, bir tarafta babam. Babamın bu tavrı doğru mu?..
Siz böyle baba gördünüz mü hiç? Damadı ile bir konuda tartışacak, kızınca da kızının elinden tutup tekrar geriye döndürecek. İki tane de torun geride anasım bekleyecek…
Bir de şu ananın telkinine bakın:
– Oğlum, ben bu gelini beğenmiyorum. Hep kendi başına hareket ediyor, beni dinlemiyor. Sen bunu götür, babasının evine bırak, sana dünya güzelini bulurum ben…
Bunlar kızının, oğlunun yuvasını yıkmaya yönelik yanlışlar… Hem de ana babadan beklenmeyen yanlışlar.
Evlatlar, böylesine haksız istekte bulunan ana babanın sözlerine uymaya mecbur değiller. Kurulmuş yuva yıkılmamak, ama ana baba da kınlmamalı, bir münasip dille kendileri aydınlatılma ciheti tercih edilmelidir.
Ana babanın istekleri haklı olursa uyulur, olmazsa uyma mecburiyeti söz konusu olmaz. Bu konudaki bedduaları da tutmaz. Çünkü haklı değiller. Haklı olmayan beddualar etkili olmaz.