Kendisinden faydalanması helâl olan bir şeyi, zâtı kalıcı olmak kaydiyle başkasına faydalanmasını mubâh kılmaktır. Âriyet veya âriyyet, emanet verilen şeye veya âriyet akdine ait bir isimdir. “Âre” fiilinden alınmış olup, mastarı gidip-gelmek demektir.
Zâtı bâki’ kalmakla birlikte yararlanılabilen her şeyin âriyet olarak verilmesi câizdir. Ariyet süreli ve süresiz câizdir. Âriyet alan kişi, âriyet’in telefi hâlinde telef gününün kıymetiyle yükümlü olur.
Âriyet akdinin meşrû oluşu Kitap, Sünnet ve İcmâ delillerine dayanır.
Kur’an-ı Kerim’de doğrudan âriyet akdinden söz eden bir ayet yoktur. Ancak karşılıklı yardımlaşmayı teşvik eden, yardımlaşmayı engelleyenleri kötüleyen ayetler bu akdi de kapsamına alır.
Ayetlerde: “İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın” (el-Mâide, 5/2); “Onlar zekâtı da menederler” (Mâûn, 107/7) buyurulur. Zekât olarak ifade edilen “mâûn” çeşitli tefsirlerde kap-kacak, çanak-çömlek, iğne, balta, kova, su, ateş ve tuz gibi âriyet olarak verilmesi âdet olan şeylerdir (Hafîdu İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, Mısır (t.y), II, 359). Bu iki ayet, insanların muhtaç oldukları şeyleri birbirine âriyet yoluyla vererek ihtiyaçlarını gidermelerini öngörmektedir. Bu mendûb bir ameldir.
Ariyet akdinin meşruluğu hususunda bütün İslâm âlimleri görüş birliği içinde olup, müslümanlar her asırda ariyet akdi yapmışlardır. Yüce dinimiz kolaylığı ve insanların birbirleriyle yardımlaşmalarını öngörmüş, bu sebeple âriyet akdini meşru kılmıştır. Yüce Allah da müslümanların birbirleriyle iyilik ve takva üzere yardımlaşmalarını emretmiştir. (Mâide 5/2.)
Ariyet Akdinin Rükünleri
Ariyet akdinin dört rüknü vardır:
1. Muîr/ Eşyasını iğreti olarak veren kişi.
2. Müsteîr/ Başkasının eşyasını iğreti olarak alan kişi.
3. Sîga / Akid yaparken kullanılan kelime.
4. Müsteâr/ Ariyet olarak verilen mal.