Halk arasında bekarlık sultanlık sözleri yayılmaktadır. Peki Gerçekten bekarlık sultanlık mıdır? Yıllardır bekarlığın sultanlık olup olmadığı tartışılır. Evlilik çağına gelen erkek ve kadınlar bekarlık sultanlıktır diyerek evlenmekten vazgeçiyorlar. Bazılarımız’da her şeyin bir dozu var nereye kadar bekar yaşayabilirki insan illaki bir yerden sonra yuva kurmak istiyor diyor.
Evlilik ve boşanmalar üstüne çok cümleler kurulmuştur, çok metinler yazılmış, çok ahkamlar kesilmiştir. Bir toplumun en küçük birimi, aile yapısı ne kadar refah ve mutlu olursa, o toplumda aynı derecede mutlu olur.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed (asm) ve O’nun ashabı evlenmişler ve onlara uyanlar bu sünneti devam ettirmişlerdir. “Nikâh sünnetimdir. Benim sünnetimi işlemeyen benden değildir. Evleniniz ve çoğalınız. Zirâ ben kıyâmet günü diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla sevinirim.
Herşeyden önce İnsanın ömür sürdüğü bu âlemde temiz bir neslin devâmına sebep olmaktır evlilik. Hani her zaman diyoruz ya insan yalnız olduğu zaman cennette dahi olsa güzel değildir. İşte Evliklik hiç yalnız kalmamaktır. Kendini haramlardan koruyan kimse için evlenmek sâdece sünnettir. Koru yamayanlar için de evlenmek farzdır!
Efendim, bekârlık mes’elesi tarih boyunca sohbetlere
leri de bir rezillik saymış, böylece lehte ve aleyhte söyleyip yazanlar olmuştur.
Bize göre ne bekârlık bir vezirlik, yahut rezillik; ne de evlilik bir sultanlık, yahut şâhlık…
Her ikisi de şahısla, şahsın düşünce yapısıyla alâkalı bir şey. Öyle kafalar, öyle düşünce sahipleri vardır ki, dünyanın imkânını yanma yığsanız huzur bulamaz, tatmin olamaz. Böyle biriyle yapılan evlilik ne sultanlıktır, ne de vezirlik… Tam mânasiyle bir rezilliktir.
Ama öyle kanaat ve fazilet sahipleri de vardır ki, onlar bütün gayret ve takatlanyla çalışıp çabalarlar; buna rağmen ellerine geçen mütevazi imkânlarıyla kurdukları vasati hayatlarından zevk alır, huzur duyarlar. İşte böyleleriyle yapılan evlilik bir vezirlik mâhiyetini de taşır, sultanlık hüviyetini de iktisap eder.
Evlenmek, yahut bekâr kalmak mes’elesi, dışarıdan telkinle tahakkuk edecek bir mes’ele değildir. Bu, şahsın hissî yapısıyla alâkalı bir husustur.
Bunun içindir ki, fıkıh kitaplarında şu mealde hüküm erilmiştir:
– Kendini haramlardan koruyan kimse için evlenmek sâdece sünnettir. Koruyamayanlar için de evlenmek farzdır!
Demek oluyor ki, şahıs kendini bilir, durumunu muhasebe eder. Kendisi için farz mı, yahut sâdece sünnet mi, vicdanı bir değerlendirme ile hükmünü verir.
Şüphesiz ki, evlenme karan, mânevi değerlere sâhip olmanın yanında bâzı maddî şartlan da hazırlamış olmayı gerektirmektedir. Bu şartların hiç olmazsa asgarisini hazırlamadan gözü kara bir şekilde evlenme teşebbüsüne geçmek, biraz cesaretlice başlangıç olur.
Ne yazık ki, bâzan kız tarafı, yavrulannı gönderecekleri evin maddi zorluklarım düşünmeden bir sürü gösterişli masraflar ihdas etmekte, böylece evlâtlarım borç harç içinde bıraktıklan bir yuvaya göndermekte, hayata daha ilk gününde borçlu olarak başlatmak-talar. Çevrenin gösteriş te’sirin-den kurtulamayan bu ebeveynler keşke, daha gerçekçi düşünebilse, daha az bir masrafa râzı olup yavrularını huzur duyabilecekleri borçsuz bir hayata başlatsalar…
Ne var ki, çevrenin kötü örnekliği, bunu tatbiki zor bir fedakârlık gibi göstermektedir.
Evlenme kararı, mânevi değerlere sâhip olmanın yanında bâzı maddf şartları da hazırlamış olmayı gerektirmektedir. Bu şartların hiç olmazsa asgarîsini hazırlamadan gözü kara bir şekilde evlenme teşebbüsüne geçmek, biraz cesaretlice başlangıç olur.
Maddî tedbirlerin asgarisini dahi almadan evlenen adamı, ha-mmı kadıya şikâyet etmiş, eve bir şey getirmediğini söylemiş. Adam da, eve getirdiğim farelerin yediğini söyleyince, Kadı efendi: “Demek fareler yiyecek bir şey buluyor ki evden çıkmıyor” demiş. Hanım buna şu jkarşılıgı.yermişâ
– Kadı efendi, farelerin bu adamın evini terk etmeyişi yiyecek bulduğundan değil, sâdece vatan muhabbetindendir.