İslâm’dan önce Araplar arasında birçok hurafelerle birlikte kehanet de fazla revaç bulmuştu. Günümüz’de de pekçok kişi özellikle fal veya yıldızlara yada burçlara bakarak gelecekten bir takım doğru olmayan sözler söylemekteler. Burçlara göre talih tayini, kâhinlik, çeşitli fal oyunları gibi hurafeler bunlardan sadece bazılarıdır. İnsanların, hakikî gaybı, bildirilmeden ve gösterilmeden bilmeleri ve görmeleri imkânsız. Gaibin anahtarı sadece Allah’tadır.
İslâm’ın ayet ve hadislerle bizlere sunmuş olduğu temel ölçüler içerisinde gelecekten haber verme katiyen caiz değildir. Zira gaybı yani geleceği Allah’tan başka hiç kimse bilemez. “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez”(Enam, 6/59), “De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez..”(Neml, 27/65) ayetleri ve bu çizgide daha onlarca ayet, bu küllî ve daimî hakikati gözler önüne sermektedir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kahve, yıldız, papatya, avuç içi vb. fallar, İslâm’da ancak kehanet kategorisi içinde mütalâa edilebilir. Kehanetin ise haram olduğunda bütün ulema ittifak halindedir. Nitekim Efendimiz (sav)’in konu ile ilgili şu hadis-i şerifleri şayân-ı dikkattir. “Kahin (gelecekten haber veren), mennan (yaptığı iyiliği başa kakan), sıla-i rahmi terkeden… cennete giremez.”(Müsned,3/13 İ “Kim kahine gider ve onun dediğini tasdik ederse Muhammed (sav)’e indirileni inkâr etmiş demektir.”bn-i Mace, Taharet, 122
Gelecekte olacak hadisenin fincanın içinde ne yazısı vardır ne de krokisi. Fincan içindeki şekiller tamamen elin tutuşuyla meydana gelen şekillenmeden ibaret normal durumdur. Bazı kadınların içtiği kahve fincanının dibindeki kahve artığı şekillerine bakarak yaptıkları tahmin ne ilmi ne de dini bir tahmindir. Tamamen kadının zekasının ürünü, yorumdan ibaret bir bilgiçliktir. Zira gelecekte olacak hadisenin fincanın içinde ne yazısı vardır ne de krokisi. Fincan içindeki şekiller tamamen elin tutuşuyla meydana gelen şekillenmeden ibaret normal durumdur.
Şayet bu kadınlar içtikleri kahvenin fincanım levh-i mahfuza benzetiyorlarsa, levh-i mahfuza bakar gibi fincana bakıyor, şekilleri levh-i mahfuz yazısı okur gibi okuyorlarsa bu da onların levh-i mahfuz anlayışlarının bir delili olur, inandırıcılıklarını büsbütün yok ederler. Kaldı ki levh-i mahfuzdaki yazıları ancak manevi inkişafları sebebiyle okuyabilen evliyanın verdiği istikbal haberleri de aynen çıkmaz, bazen te’villi, tefsirli çıkar, bazen da hiç çıkmaz. Bağlı olduğu şart vaki olmadığından yazılı hadise de vaki olmaz. Bu suretle veliler bile istikbalden kesin haber veremezler, baktıkları yer levh-i mahfuz olsa bile.
Bu itibarla kahve ve iskambil falı, şu ya da bu şeye bakarak haber verilen istikbal haberleri imanı sağlam insanları aldatmamalı. Boşu boşuna evhama kaptırıp, yahut ümid-sizliğe sokmamalıdır. Bunlar asılsız ve delilsiz iddialardır. Gaybı Allah’dan başka kimse bilemez.
Nitekim bir hastalığın şifa bulması için kurşun döktürmek, boncuk bağlamak, türbeye çaput asmak gibi adetlerin de hiçbiri islami anlayış eseri değildir.
Şu kadar var ki, maruz kalman bir hastalık için şifa aranabilir. Haram olmayan şifa çarelerine başvurulabilir. Ümit dünyası bu. Allah umulmadık yerden bir şifa ihsan edebilir. Ama dinin haram kıldığı, aslı astarı olmayan şeylerle değil. Dinin yasaklamadığı, ilmin de uygun gördüğü ilaçlarla, akim kabul ettiği çarelerle. Fincan dibine bakmak, kurşun dökmek, türbelere çaput bağlamak, dini de değildir. Akli, mantıki, ilmi de değildir. Sadece kendini aldatmaktır.