KADINA YANLIŞ FİKİR VEREN KOMŞU
Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimâî bir müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir. Aileden sonra hukukuna en çok riâyet etmemiz gerekenler, yan yana bir arada yaşadığımız komşularımızdır. Komşu hakkı, dinimizde çok önemli bir yer tutar. Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi geçinmek ve yardımlaşmak şarttır. Ve biliyorsunuz ki Hz Peygamberimizin bir çok komşuluk ile ilgili hadisi’de vardır. Bunlardan bir tanesi’de Müslim’in naklettiği diğer bir hadis şöyledir:“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.”
Hadiste geçen “Cennete giremez” ifadesinden de “Kıyamette ilk önce kurtulmuşlar içinde cennete giremez” şeklinde anlaşılmalıdır. Yani bu hareketinin cezasını çeker, sonra cennete girer. Şâyet komşuya eza etmenin günah olmadığı görüşünde ise, durumu cehenneme girmeyi zaruri kılmış olur. Hadisimiz, komşuya eziyetten sakınmayı, onlara kötü hareketlerden kaçınanın imanının kemâle erdiğini, komşuya verilen zararın Allah’a isyana, onun da cehennem azabına götüreceğini ifade etmektedir.
Ebû Müslim Havlânf, maneviyat büyüklerinin hem de ileri gelenlerindendir. Kendisi ibadette, ahlâkta, zühd ve takvâda örnek bir tasavvuf büyüğüdür. Tâbiin zamanında İslâm’a girmiş, ciddfbir araştırma tahkikten sonra girdiği İslâm’da öylesine ilerlemiş ki, kendinden önce girenler ondan sonraya kalmış, ondan feyiz alıp nasihat dinler olmuşlardır.
Ebû Müslim’in kendisi ilerleyip de hanımı geride kalmış değildi. Hanımı da hemen kendisine yakın şekilde mânen ilerlemiş, beyinin takvâsına yaklaşan bir iktisad ve kanâat ehli hâline gelmişti.
Bu yüzden birlikte oruç tutarlar, birlikte gece namazı kılarlar, yine birlikte vakit namazlarına hazırlanırlardı.
Hattâ “Hılyetü’l-Evliyâ”da anlatıldığına göre, Ebû Müslim camiye giderken tekbir alarak evinden çıkar, namaza yönelirdi. Hanımı da onu tekbirle uğurlar, yine tekbirle karşılardı.
Ancak, bir gün durum değişti. Ebû Müslim, cami dönüşü evinin avlusuna girdiği halde tekbir sesi işitmemiş, bunun bir sebebi olacağını düşünmeye başlamıştı. Halbuki hanım evden dışarıya da pek çıkmaz, habersiz bir yere gitmezdi.
– Hayırdır inşâallah, diyerek kapıdan giren Ebû Müslim, az sonra elinde yemeklerle hanımının geldiğini gördü. Sofrayı hazırlayan hanım şöyle bir köşeye “Offf!” diyerek yığılıverdi.
Ebû Müslim şüphelenmeye başladı:
– Hanım, sende bir değişiklik var, nedir bu oflamalar?
Cevap verdi:
– Ne olacak, yorgunluk, bitkinlik! Bütün gün ev işleriyle meşgul oluyor, yorulup bitkin düşüyorum. Halbuki sen halifenin huzuruna girince bir hizmetçi istesen, seni kırmaz hemen verirmiş.
– Hanım, halifenin bana hemen bir hizmetçi vereceğini nereden biliyorsun? Benim böyle itibarım var mı ki?
– Varmış!
– Nereden biliyorsun?
Nereden olacak, işte komşu kadını! O, senin böyle yüce bir itibara sahip olduğunu söyledi. Hem halifeden sadece hizmetçi değil, başka daha neler istesen alırmışsın. Onun için nüfuzunu kullanmanı, hizmetçi ile kalmayıp biraz da maddf yardım talebinde bulunmanı istiyorum.
Kendisini tekbirlerle namaza uğurlayıp, yine tekbirlerle karşılayan hanımının birden fikrinin bozulup dikkatinin dağıtıldığını gören Ebû Müslim, buna çok üzülür, ne yapacağını şaşırır.
Halife Hz. Muâviye’den böyle bir talepte bulunmayı asla istemez ama, kadın da bunda ısrar eder:
Bu defa gazaba gelen büyük velî, elini açar ve bedduasını yapar:
– Allah’ım, beni tekbirle namaza gönderip yine tekbirle karşılayan bu sâliha kadının kim fikrini çeldi, aklını bozdu ise, onun gözünü kör eyle!.
O anda evin öteki köşesinde bir feryat kopar!
– Ortalığı aydınlatın, gözlerim görmüyor!
Meğer geçim bozup, yuva yıkmakla meşhur olan komşu kadını henüz evdeymiş, birdenbire dünyasının karanlığa gömülmesini ışığın sönmesine hükmetmiş.
Ancak, bunun ansızın gelen körlükten başka bir şey olmadığını anlayınca başlamış büyük velfye yalvarmaya:
– Ben ettim, sen etme!…
Bundan dolayı derler ki:
– Dindar hanımlar, dindar olmayan kadınların verdikleri yanlış fikirleri dinlememeli, yanlış fikir verenler de günün birinde mutlaka bir belâya uğrayacaklarını hatırdan çıkarmamalıdır!..
Nitekim komşu kadını yanlış fikir verdi, körlük cezasına müstahak oldu.Ebu Süfyan’ın hanımı Hind, Efendi-miz (s.a.v.) Hazretlerine gelir ve der ki:
– Ya Resûlallah, Ebu Süfyan gerçekten de cimri bir adamdır. Bana ve oğluma yetecek kadar para bırakmıyor. Ben de bu yüzden habersiz harcama yapıyorum, bu olur mu?
Efendimizin cevabı şöyledir:
– Kocanın malından (ekonomik durumunuza münasip düşecek şekilde) kendine ve oğluna harcama yapabilirsin.
İbni ICayyim el Cevziyye’nin Fetavay-ı Resulüllah’ında gördüğümüz tespitte bir adam diyor ki:
– Ya Resûlallah, hanımlarımız hakkında bize ne tavsiye buyurursunuz?
Efendimiz bu soruya şöyle cevap veriyor:
– Hanımlarınıza yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Bir de onları dövmeyin, çirkinlikle itham etmeyin!
Anlaşılan odur ki, beyler evlerine kendi ekonomik imkanlarıyla münasip düşen harcama parası bırakacaktır. Hanım, beyinin bu ekonomik seviyesinin üstünde harcama yapmayacak, başkalarının harcamasını örnek almayacaktır. Herkesin harcaması kendine göre diye düşünecektir.
Bence burada dikkate alınacak bir husus şudur: Hanım, beyinin itimadını yitirecek derecede habersiz ve gereksiz harcama yapar duruma girmemeli, şayet habersiz harcama yaparsa bir münasip zamanı bulup haber vermeli, beyin iznini temin etmelidir ki, beyde itimatsızlık hasıl olmasın, bizim hanım müsrif ve itaatsizdir, habersiz harcamalar yapıyor, beni zor durumda bırakıyor, şeklinde bir kanaatin oluşmasına sebep olunmasın.