Sosyal medyada evlilik sitesi denen tanışıp arkadaş olanlar vardır. Bu arkadaşlıktan evlilik olur mu olmaz mı bilinmez. Bu tür sitelerde çok fazla suistimaller olduğu için, kesinlikle bu sitelere girmeyi ve karşı cinsle tanışmayı tavsiye etmiyoruz.
Çünkü İnternete giren çoğu insan isimleri, yaşları, cinsiyetleri, sosyal statüleri, meslekleri, adresleri ve kişisel özellikleri hakkında yalan söylemektedir. Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında ideal birliği gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken konudur. İslâm’ın küfüv, yâni tarafların birbirine denk olmaları ölçüsü hâkim kılınsa, başkalarının yanında tarafların birbirini iyice tanımaları, hayat anlayışlarını incelemeleri temin edilse, mesele biter, yuva yıkımı önlenebilir.
Din adamı bir sır küpü, bir mahremiyet mahzenidir. Ona her türlü ailevî mesele anlatılır, her çeşit dertler dökülür, o da bunları dinler. Anlatanla kendisi arasında mezara kadar saklar. Başka kimseler vâkıf olmaz bu sırlara, dertlere…
Gerek bulunduğumuz mevkiin icabı, gerekse az çok edindiğimiz dinî bilginin eseri olarak bize de birçok ailevî sırlar anlaülır, dertler dökülür, çareler sorulur.
Bunların içinde aile geçimsizliği, yâni karı-koca eşitsizliği birinci dereceyi alır. Ekseriyetle beyler müşteki… Derinden feıyad ediyorlar.
– Sorma yaktılar birader beni. Ben, kızın durumunun böyle olduğunu bilmiyordum. Meğer hiç de anlaüldığı gibi değilmiş, anlaşıp geçinmemize imkân yoktur. Ne yapacağımı şaşırdım!
Bir diğer genç dertleniyor:
– Bir başörtüsü, bir uzun pardesü yakti beni. Meğer her şey bir tesettürle bitmiyormuş. Bir aile yuvası sadece fîzyonomik tercihle devam etmiyormuş, başka kabiliyetlere de, Ev hanımlığına da ihtiyaç varmış.
Hanım sızlanmaları da eksik değil. Onlar da bir başka türlü feryad ediyorlar.
– Bize hiçbir kötü alışkanlığının olmadığını, namazında niyazında, hem de son derece sakin bir genç olduğunu anlattılar. Şimdi görüyoruz ki, anlatılanla olanın hiç mi hiç ilgisi yoktur.
Benim bunlara yönelttiğim ilk soru şu oluyor:
– Peki sizi birbirinize olduğu gibi gösteren bir aracınız yok muydu? Birbirinizi dönülmesi imkânsız hale geldikten sonra mı tanıdınız? Araya giren çöpçatanların vazifesi neydi? Onlar tanıştırmadı mı sizi?
Bu suali işiten tarafların hiddet ve gazabı ise korkunç. Hemen hepsi de başlarını hışımla sallıyorlar onlara:
– Ah onlar yok mu, onlar? Bizim baş düşmanımız, unutulmaz hasmımız. Bizi onlara, onları da bizlere bulunmaz meta gibi anlatanlar onlardır. Mizaçlarımızın farklılığını gizleyen, sahip olmadığımız meziyet ve faziletlere sahipmişiz gibi gösteren onlar. Bizi dönülmez bir yere getirdikten sonra ortadan çekilip, kaçanlar da onlar!
Baştan bizi, birbirimize olduğumuz gibi gösterselerdi, gerçek durumumuzu, hakikî çehremizi tam anlatsalardı, şimdi sürprizlerle, birbirimizin meçhul taraflarıyla karşılaşmazdık.
– İslâm’da kızla oğlanın küfüv olmaları vardır, yâni, taraflar birbirine denk olmalı, her bakımdan eşit durumda bulunmalılar. Siz araştırmadan mı evet dediniz?
– Ne yazık ki öyle. Kız tarafları üçüncü şahsın bulunması şartıyla yapılacak tanışmaya dahi engel olmakta, İslâm’ın müsaade ettiği böyle bir sohbete bile tahammül etmemektedir. Böyle olunca iş daha çok araya girenlerin beyanlarıyla karara bağlanmakta, bu da hem kız, hem de erkek tarafında, sonradan meçhullerin (müşkillerin) çıkmasına sebep olmaktadır.
– Demek ki, İslâm’ın üçüncü şahsın bulunması şartıyla görüşüp tanışma müsaadesini tatbik etmeyişin cezasını görmektesiniz şu halinizle…
– Hiç şüphesiz ki öyle, işin başında iken, birbirimizi bizzat tamsak, çeşitli hususiyet ve özelliklerimizle kendimizi ortaya koysak; kabiliyetimiz, meziyetimiz ve hayat anlayışımız nedir, ne değildir, kesin teşhisimizi tespit etsek, herhalde sonraki günde bir sürprizle karşılaşmayacak, birbirimizi olduğumuzdan farklı şekilde hayal etmeyecektik. Bu sebeplebir geçimsizlik, bir yuva yıkımı ile burun buruna gelmeyecektik.
Evet, vâkıf olduğum geçimsizliklerin büyük ekseriyeti bu gibi hatâlardan meydana gelmektedir. İnanıyorum ki, İslâm’ın küfüv, yâni tarafların birbirine denk olmaları ölçüsü hâkim kılınsa, başkalarının yanında tarafların birbirini iyice tanımaları, hayat anlayışlarını incelemeleri temin edilse, mesele biter, yuva yıkımı önlenebilir.
Ne yazık ki, şahsî telâkkilerimizi İslâm’ın emri gibi göstermeye çalıştığımızdan hatâya düşüyor, İslâm’a da gölge etmiş oluyoruz. Bundan sonra kavgalar, ayrılma teşebbüsleri, vasıta olanlara beddualar alıp yürüyor.