Cuma, İslâm dininde çok önemli kabul edilen haftalık toplu ibadet günüdür. Hutbenin amacı, Allah’ın yüceliğini ve üstünlüğünü dile getirme yanında, haftada bir gün bir yerde toplanmış olan mü’minlerin, o yörede en üst düzey yönetici ya da bilgin bir imam tarafından din ve dünya işleri konusunda bilgilendirilmesidir.
Cuma hutbesi rükünleri: Fakihler, cuma hutbesinin rükün ve şartlarının nelerden ibaret olduğu hususunda kısmen farklı görüşlere sahiptir.
1. Allah’a hamdetmek: Bunun için de bizzat “hamd” masdarından türeyen bir kelimeyi kullanmak ve ayrıca buna lafza-i celâli eklemek şarttır. Şu halde hatibin, “Eşkürullah” “Üsnî aleyh”, “el-hamdü lirrahmân” veya bunlara benzer bir cümleyi kullanması yeterli olmaz. Ama “Ahmedüllah” veya “Innî hâmidullah” demesi caiz olur. “Hamd” maddesinin her iki hutbede de okunması zorunludur.
2. Her iki hutbede de Peygamber Efendimize salât getirmek: Bunu yaparken mutlaka salât kelimesini kullanmak gereklidir. Meselâ hatibin şunları söylemesi yeterli değildir:
Salât getirirken, mutlaka Peygamberimizin “Muhammed” ismini anmak zorunlu değildir. O’nun pâk isimlerinden birini anmak yeterli olur. Daha önce bir ismi geçmiş olsa bile, salât getirirken ismini anmayip, önceki ismime bir zamirle telmihte bulunmak yeterli olmaz. Mûtemed olan görüş bu doğrultudadır.
3. Her iki hutbede aynı lafzıyla olmasa bile, takvaya dâir tavsiyede bulunmak: Meselâ, “ve etîullah” demek yeterli olur. Dünyadan ve dünyaya aldanmaktan sakındırmak yeterli olmaz. Çünkü bunda, ibâdetten başka şeylere teşvik vardır.
4. İki hutbeden birinde Kur’an-ı Kerîm’den bir âyet okumak: Bunu birincide okumak daha uygun olur. Okunan bu âyetin, tam bir âyet veya bir âyetin uzun bir bölümü olması; va’d, vaîd, hüküm, kıssa, mesel veya haber gibi matlub bir mânâyı ifâde etmesi şarttır. Meselâ, âyetini okumak yeterli olmaz.
5. Mü’min erkek ve kadınlara -özellikle ikinci hutbede- duada bulunmak: Şayet hatibin ezberinde varsa, mağfiret talebi gibi âhiretle ilgili dualarda bulunması şarttır. Ezberinde yoksa dünya ile ilgili duaları yapması yeterli olur. Duâ yaparken de hazır bulunan cemaati bir tarafa bırakarak başkalarını kasdetmemelidir.
Hanefiler dediler ki: Hutbenin bir tek rüknü vardır. O da az olsun çok olsun, mutlak olarak zikirdir. Farz olan hutbenin tahakkuku için sadece bir hamd, bir teşbih veya bir tehlîlde bulunmak yeterli oıur. Ancak bunlardan biriyle yetinmek, hutbenin sünnetleri bahsinde de anlatılacağı gibi, tenzîhen mekruhtur. Bu mezhebe göre şart olan, birinci hutbedir. Hutbenin tekrarlanmasıysa sünnettir.
Hanbeliler dediler ki: Her iki hutbenin dört rüknü vardır:
1. Her hutbenin başında, “elhamdülillah” demek: Söz gelİmi başta, “ahmedullahe” demek yeterli olmaz.
2. Rasûlullah (s.a.s.)’a salât getirmek: Salât getirirken, mutlaka salât kelimesini kullanmak gerekir.
3. Kur’an-ı Kerîm’den bir âyet okumak: Bu âyetin müstakil bir mânâyı veya hükmü içermesi gerekir. Sözgelimi, âyetini okumak yeterli olmaz.
4. İnsanlara, Allah Teâlâ’ya karşı takvâh davranmaları konusunda tavsiyede bulunmak: Bunun en azı da “İttekullâhe” cümlesini veya benzeri bir cümleyi okumaktır.
Malikiler dediler ki: Hutbenin bir tek rüknü vardır. O da sakındırma veya müjdelemeyi kapsamasıdır. Cümlelerin seçili olması da şart değildir. Hutbeyi manzum veya nesir olarak okumak sahihtir. Eğer unu-tulursa namaz kılınmadan iade edilmesi mendubtur. Namaz kılındıktan sonra iade edilmesi gerekmez.
Hutbe kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte hem sözlük hem terim anlamıyla birçok hadiste yer almış, Hz. Peygamber’in hutbelerinden çeşitli örnekler zamanımıza ulaşmıştır
Ebû Hanîfe’ye göre hutbenin rüknü Allah’a hamd, O’nu tehlil ve tesbih etmektir; Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre bunun hutbe olarak adlandırılacak ölçüde uzun olması gerekir. Mâlikîler’in koyduğu “Arap örfünde hutbe sayılması” ölçüsü de bu görüşle paralellik arzeder.
Şâfiîler ise hutbenin Allah’a hamd, Peygamber’e salavat, takvâya davet (nasihat ve irşad), ikinci hutbede müminlere dua, iki hutbeden birinde tek başına anlam bütünlüğü olan bir âyet okuma şeklinde beş rüknünün bulunduğunu söylemişlerdir.
Hanbelîler, Şâfiîler tarafından belirtilen rükünleri ikinci hutbede müminlere dua etme rüknü hariç kabul etmişler, ancak bazı Hanbelî fakihleri iki hutbenin ve hutbeden sonra kılınan cuma namazının arasında fâsıla bulunmamasını, ayrıca cuma için gerekli olan sayıdaki cemaatin duyabileceği kadar yüksek sesle okunmasını da rükün olarak saymışlardır. Bu iki husus diğer fakihler tarafından hutbenin rüknü değil şartı kabul edilmiştir.