Hıdâne veya hadâne, “HDN” kökünden bir mastardır.Büyük olan deli ve çocuk gibi kendi kendine yeterli olmayanın bakımına hidâne denir.
Hidâne, fukahanın târifine göre “Kız veya erkek çocukların veya kendi işlerinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz mâtuhların muhafazasına bakmak, onların menfaatlerini mûcip hususları deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden korumak, hayatın icabâtını hakkı ile göğüsleyebilmeleri için bedenî, rûhî ve aklî terbiyeleri ile meşgul olmak ve mesûliyetlerini duyurmaktır.”
Hıdâne, çocuğun anasına âittir. Bu hususta bütün ümmetin (müslümanların) icmâ’ı (sözbirliği) vardır. Çünkü anne şefkatlidir. Anneden sonra kız kardeşe, sonra teyzeye verilir. Oğlan çocuk yedi yaşına gelince, kız bâliga (ergenlik çağına gelince, yetişkin) olunca babasına verilir. (İbn-i Âbidîn, Molla Hüsrev)
Kur’ân-ı Kerîm’de çocukların bakım, gözetim ve terbiyesiyle ilgili genel hükümler yer almakla birlikte hidâne konusuna özel olarak temas edilmemiştir. Hadisler ve Hz. Peygamber dönemindeki uygulama örnekleri de konuya belirli yönlerden sınırlı bir açıklama getirir. Bu sebeple hidâne hak ve sorumluluğunda kimlere öncelik tanınacağı ve bu kimselerde ne gibi özelliklerin aranacağı, hidâne hakkının mahiyeti ve kapsamı, çocuğun ve diğer ilgili kişilerin hakları, hidânenin sona ermesi gibi konularda klasik fıkıh literatüründe yer alan görüş ve öneriler, kısmen Hz. Peygamber ve sahâbe dönemi uygulama örneklerinden kaynaklansa bile esasen fakihlerin şahsî müşahede ve tercihlerini ve dönemlerindeki tecrübe birikimini yansıtır.
Hidâne için önsırada olanlar kimlerdir?
Koca, karısından ayrıldığında kendisinden çocuğu varsa, yedi seneye kadar bakımı anasına düşer. Yedi yaşından sonra çocuk ana-babasmdan hangisini seçerse ona teslim edilir.
Evlilik, vefat veya boşanma gibi bir yolla sona ermişse, küçük çocuğun öncelikle anneye verilmesi konusunda görüş birliği vardır. Zira sünnet ve sahabe uygulaması bu doğrultudadır. Bir kadın Allah Rasûlüne gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, şu oğluma karnım yuva, göğsüm pınar ve kucağım yatak olmuştur. Halbuki babası beni boşadı ve çocuğu benden almak istiyor”, Hz. Peygamber şu cevabı verdi: “Sen evlenmediğin sürece, çocuk önce sana aittir” (eş-Şevkânî, a.g.e, Kahire 1952, VI, 348). Hz. Ebû Bekr’in Hilafetinde, Hz. Ömer ile boşadığı eşi arasında, çocuğun kime verileceği konusunda anlaşmazlık çıkması üzerine, Hz. Ebû Bekir, Ömer (r.a)’e şöyle demiştir: “Büyüyüp kendisi tercih yapıncaya kadar, anasının okşaması, kucağı ve kokusu için senden daha hayırlıdır” (ez-Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 266).
Ana-babadan her ikisi hayatta olmaz veya hıdâne ehliyetine sahip bulunmazsa, küçüğü yanına alıp terbiye etme hak ve görevi sırasıyla anne anneye, baba anneye, öz kız kardeşe, ana bir kız kardeşe, baba bir kız kardeşe, öz kız kardeş kızlarına, ana veya baba bir kız kardeş kızlarına, teyzelere ve halalara geçer. Hıdâne konusunda, anne tarafının prensip olarak önde geldiği anlaşılmaktadır.
Çocuğun, yukarıda sayılan kadınlar içinde bir hısımı yoksa, hıdâne hak ve görevi erkeklere geçer. Bunlar; Mirastaki asabe sırasına göre baba, dedeler, kardeş, kardeş çocukları, amcalar ve (erkek çocuk için) amcaların oğullarıdır. Ebû Hanîfe’ye göre, asabe derecesinde hiçbir hısım yoksa, hıdâne, ana tarafından olan zevi’l-erhâm hısımlara geçer. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, asabe bulunmayınca, küçüğün kime verileceğini hâkim tayin eder.
Hıdâne süresi, prensip olarak; “başkasının yardımına muhtaç olmaksızın, çocuğun kendi başına yiyip içebileceği, giyineceği ve temizliğini yapabileceği yaşa kadar” devam eder. Bu süre, tercih edilen görüşe göre erkek çocuğunda yedi yaşına kadardır. Bu yaştan sonra babaya verilir. Kız çocuğu ise, büluğ çağına kadar annesinin veya diğer hıdâne hakkında sahip olan kadın hısımlarının yanında kalır. Büluğ çağından sonra babasına verilir. Çünkü baba korumada daha güçlüdür. Çoğunluğun görüşü budur. Ancak, velilerin bakım ve terbiye ehliyetlerindeki değişiklikler ortaya çıkarsa hâkim küçüğün yararına olan tercihleri yapabilir. İmam Şâfiî, hıdâne çağından sonra çocuğun ana-babadan birisini tercihte serbest bırakılacağı görüşündedir.
Çocuğun bakımını üzerine alan kadın, bu çocuğun babasının karısı veya iddet beklemekte olan karısı değilse, ona ücret ödenmesi gerekir. Bu masraflar, çocuğun malı varsa bundan, yoksa babası tarafından, babası yoksulsa, nafakası üzerine düşen kimse tarafından karşılanır (bkz. et-Tâlâk, 65/6).