Hiddet (öfke) bizi faaliyete sürükleyen rûhî sebeplerden psikolojik motiflerden biridir. Hiddet, kişinin nefis terbiyesiyle ve ahlâkî durumuyla yakından ilgili olduğuna göre, sağlam ve mükemmel bir imana ve bu imanın verdiği bir ahlâka ve güzel bir nefis terbiyesine sahip olan kişiler, öfkelerini yenmesini, onu dizginleyip idare etmesini, istedikleri gibi kullanmasını bilirler.
Nitekim yüce Allah “Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik yapanları sever” (Alu İmran, 3/134) ayet-i kerimesinde mü’minlerin bu özelliklerini açıklar.
Hz. Peygamber (s.a.s.): “Asıl yiğit, güreşte kuvvetli olan değil, öfkelendiği zaman kendine hakim olabilendir” (Buhârî, Edeb, 76) buyurmaktadır.
Öfke anında Allah’a sığınmak ve öfkenin geçmesini istemek gerekir. Öfkeli birisini gören Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
“Ben bir kelime biliyorum ki, eğer şu adam o kelimeyi söylese muhakkak öfkesi geçer. O kelime: ‘Eûzü billahi mineş-şeytânirracîm.’, sözüdür.” (Müslim, Birr ve Sıla, 109).
TÜRKÇE OKUNUŞU :
Allâhümmağfir lî zenbi vezheb ğayza kalbi ve ecirni minc’ş-şeytâ-ni’r-racim. (Hazret-i Âişe’den).
TÜRKÇE ANLAMI :
Allah’ım günahlarımı mağfiret buyur; kalbimin hiddetini gider; ve beni şeytanın şerrinden koru».