Râbiatü’l Adeviyye Hazretlerinin evliyâullah arasında ayrı bir yeri vardır. 8. yüzyılda Basra’da büyüyüp Kudüs’te vefat eden Hz. Rabia, sevgiye dayalı tasavvuf düşüncesinin ilk savunucularındandır. Râbia’nın düşünceleri Ma‘rûf-i Kerhî, Muhâsibî, Bâyezîd-i Bistâmî, Zünnûn el-Mısrî, Cüneyd-i Bağdâdî, Hallâc-ı Mansûr gibi sûfîleri etkilemiştir. Allah’tan dünyalık bir şey için dua etmeye utanacak ve dünyanın mâliki olmayan insanlardan bir şey istemeyecek kadar edep sahibi, Râbiatu’l-Adeviyye’nin Seherdeki Münâcatını sizler için derledik.
İslâm tasavvufunda büyük yer işgal eden bu seçkin kadın ne muazzam münacatta bulunmuştur. İçtenlikle yalvarmağa ve yakarmağa başlamıştır.
Kendisi evlilik hayatını ve insanlarla kaynaşmayı istememiş; ancak Rab-bımla beraber olurum, demiştir. Kendisine tâlip olan Haşan el-Basrî’ye öyle veciz sualler tevcih etmiştir ki, kendisi şaşırmış Ve onun bu soruları karşısında bocalamıştır.
Rivayetlere göre, sabahlara kadar uyumaz, ağlar, sızlar ve gecede bin rek’at namaz kılardı. Kendisine “Ey Râbîâ, ne kadar da cenneti arzuluyor-sun ki bu kadar çok namaz kılıyorsun?” diyenlere; “Hayır, ben cennete girmek için veya Allah’ın azabından korunmak için namaz kılmıyorum. Benim gecelerde bin rek’at kılışım, kıyamet gününde Peygamberimizin cemaatından bir kişi fazla olayım, onun cemaatını çoğaltayım diyedir.” demiştir.
Evet, müslüman hanımlar arasında ibladete kendini veren hanımlar çok var idi. Fakat Râbia anamız kadar özlü ve Hakka bağlı kimse yoktur.
Herkes uykuda iken Râbia, uyanık idi. Herkes uyurken o, Hakka yalvarıyordu. Bütün kapılar kapalı, fakat Halik’imin kapısı açıktır, diyordu Dünyadan nasibim zikrin, âhirette nasibim cemâlindir, diyordu.
Çeşitli belâlara uğradım, fakat belâlardan şikâyetim yok. Senin rızanı istiyorum. Dünyadan ancak Allah’ın mennuniyetini ve rızasını istiyorum, diyordu.
Her hususta tam manasiyle Allah’a bağlanmış, bir an olsun, Allah’tan gafil kalmamıştı. Böyle ömrünü geçirmiş ve bütün müslüman hanımlarına bir örnek olmuştu.
Cenab-ı Hak bizleri onun şefaatına mazhar buyursun, bizleri de onun gibi, Hakka bağlı olanlardan eylesin. Âmin.
TÜRKÇE OKUNUŞU : (Bismillâhirrahmânirrahîm, İlâhî, ğâretinnücûmü ve nâmetil uyûtnü, ve uğlikat ebvabül mülüki ve bâbuke meftâhun lissâilîne.
İlâhî ve seyyidî, mâ kâne nasibi minedünyâ a’taytuhu lilküffâri, ve makâne nasibi minel-ukbâ a ’taytuhu li usâtil mü ‘minine. Felâ urîdü mineddün-yâ illâ zikreke velâ minel ukbâ illâ ru’yeteke.
İlâhî, lestü fil belvâ, velâ eşkû minel belvâ, muradî minke, lâ suali bilâ mennin vela selvâ. Ve in a’tayteniddünya ve in a’teytenil ukbâ felâ er da mined dâreyn illâ rü’yetel mevlâ.)
ANLAMI : Allahım yıldızlar parladı, gözler uyudu. Padişahların kapıları kapandı, Senin kapın ise yalvaranlara açık.
Allahım, efendim, dünyada olan nasibimi kâfirlere verdim, âhirete ait olan nasibimi günahkâr mü’minlere verdim. Dünyadan ancak zikrini istiyorum. Ahirette de ancak cemâlini arzuluyorum.
Allahım, belâlar içinde değilim, belâlardan da şikâyet eder değilim. Arzum, Senden ne kudret helvası ve ne de bıldırcın etidir. Eğer bana dünyâ ve ahireti bağışlasan ben bunlardan razı olmam. Ancak Mevlâmın cemâlini görmek isterim ve ondan razı olurum. ”