İçtihadın sözlük anlamı; bir şeyi elde etmek için meşakkatli, külfetli, zor bir işi çaba harcamak için, bütün gücünü sarf ederek ceht ve gayret göstermektir. Istılahî manada ise içtihad; kesin ve açık delillerle sabit olmayan zannî ve fer’i hükümleri şer’î delillere uygun olarak istihraç ve istinbat hususunda bütün güç ve takatini sarfederek çalışmaktır. İctihad yapan alime müctehid, ictihada konu olan şer’î hükme de müctehidün fîh denir. İslam hukukunun bütün konularında ictihad yapabilecek olan fıkıh bilginine müctehid-i mutlak, yalnızca bazı konularda ictihad yapabilecek olanına müctehid-i mukayyed denir. İctihadda kıyasın çok önemli bir yeri vardır. Yanlış kıyaslar yapmamak için müctehidin kıyası iyi bilmesi icabeder.
İctihad’ın belli başlı dokuz şartı vardır: Bu tarifin tahlilini yapacak olursak, karşımıza şu ana unsurların çıktığını görürüz.
1— Arapça dilini ve üslûbunu bilmek. Çünkü dinin kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ile sünnet-i seniyedir. Bunlar da arapçadır.
2— Kur’an-ı Kerîm’in âmm ve hâssını, mutlak ve mukayyedini, nâsıh ve mensuhûnu bilmek.
3— Peygâmberin sünnetini -kavlî, fi’lî ve takriri- olmak üzere bilmek.
4— Hakkında ictihâd edilecek mes’ele ile ilgili icmâ veya ihtilâfı bilmek, icmâ’m vuku’unda hiç şüphe yoktur. Sahâbenin birçok mes’elelerde vâki olan icmâ’ım hiç bir kimse inkâr edemez. Ancak Ahmed bin Hanbel sahâbeden sonra icmâ’m vaki olmadığını söylüyordu. Şâfi’î de sahâbelerden sonraki icmâ’ı inkâr etmemiş ise de, bir mes’elede kendisine icmâ’dan söz edildiği zaman onu kabul etmiyordu.
5— Kıyâs ve kaidelerini bilmek.
6— Şer’i ahkâmın maksat ve gayesini bilmek.
7— Hakk ile batılı birbirinden ayırabilecek adar ölçülü olmak.
8— İctihâd’a ve İslâm’a karşı samimi olmak.
9— İnancı sağlam olup bid’attan uzak olmaktır.
Bundan anlaşılıyor ki, ictihâd kolay bir mes’ele değildir. Herkes ictihâd da’vasmda bulunamaz. Akıl ve çevreye veya doğu ve batıdan ithâl edilen düşünce ve görüşlere istinâden hiç bir kimse İslâmî konularda ictihâd edemez.
İctihâd’ın kapısı her zaman açıkür.
İctihâd kapısı, birinci asırda açık olduğu gibi her asırda da açıkür. Yeter ki ictihâd’ın şartlarına hâiz bir kimse bulunsun. Şu tarihten şu tarihe kadar açık idi sonra kapandı veya kapatıldı demek yanlıştır. Kapanış ve açılışı elimizde değildir. Bu husus içih hiç bir kimseye yetki verilmemiştir. Hangi âyet veya hâdis ictihâd kapısı şu tarihe kadar açık, bu tarihten şu tarihe kadar kapalıdır diyor? Hattâ bütün fukaha her asırda ictihâd’ın yapılması gerekir, diyorlar. Meselâ el-Envâr’de şöyle deniliyor: “Kadının hür, erkek, mükellef, âdil ve müctehid olması şarttır. Çünkü her asırda daha önceki asırlarda vâki olan hâdiseler tekerrür etseydi, eski müctehidlerin fetvâsıyla amel edilebilirdi. Amma her asırda ayrı hâdiseler ortaya çıktığı için yeni ictihâdlar gerekir” (1) Envar, c. 2, s. 391.
Bu, her asırda yeni fıkhı mezheplerin kurulması gereklidir mânâsına hamledilmemelidir.Birinci asırda müslümanlar, bilgilerini Kur’ân ve sünnet’ten alıp onlarla amel ediyorlardı. Kur’an ve sünnet’te yer almamış mes’eleler hakkında ictihâd ediyor veya ehline soruyorlardı. O zamanda belli bir mezheb yoktu. İkinci asırda, çoğalıp dağılan müslümanlar yeni hâdiseler, yeni âdet ve an’anelerle karşılaştılar. Bunun üzerine ulemâ, bunları hail etmek için büyük i’tinâ gösterip ictihad’da bulundular. Ve bunun neticesinde çeşitli mezhepler, ekoller ortaya çıktı. Herkes kendi mezhebini müdafaa etmeğe başladı. Ancak hıristiyanlar gibi birbirini tekfir etmezlerdi. Bu ihtilâf normaldir. Çünkü herhangi kapalı bir mes’ele etrafında görüş te’âtisi olursa mutlaka birbirine ters düşen fikirler doğacaktır. Meselâ “va’l-mutallakâtu yeterabbasna bi enfusihinne selâsete kurûin” âyet-i celilesinde yer alan “kuru”’ kelimesi “kıır”‘ kelimesinin çoğuludur. Bu kelime arapçada kadının aybaşı hali ma’nasma geldiği gibi temizlik ma’nasma da geliyor. Sahâbelerin bazısı, kur’ kelimesi ay başı ma’nasmda olup, boşanan kadının iddeti üç ay başıdır.:. Bazısı da temizlik ma’nasmdan olup, boşanan kadının iddeti üç temizlik müddetidir demişlerdir.