Bazı kimseler “İslam Dini” Hıristiyanlık gibi sadece Ahiret Dinidir. Dünya işleriyle ilgilenmez. Çünkü Peygamber (sav) Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurur:
“Siz dünya işini benden daha iyi bilirsiniz.”
Peygamber (sav) dünya işini ve idare usulünü bilseydi böyle demezdi diyorlar, İslam sadece Ahiret dini midir?
Dünya, ahiretin tarlasıdır. Kur’an’da dünya ve ahiret kelimeleri sıkça geçer. İslam dini ahirete çok önem vermesinin yanında dünya hayatından kopmadan yaşamak gerektiğini de belirtmiştir. İslam dininin hükümleri, prensipleri insan fıtratına uygun, insan aklının kabul edebileceği şekildedir.
İslâm Dini ahirde baktığı gibi dünyaya da bakan bir dindir. Bunu daha iyi anlayabilmek için şu ön bilgilere ihtiyaç vardır. İslâm Dini ahirde baktığı gibi dünyaya da bakan bir dindir. Bunu daha iyi anlayabilmek için şu ön bilgilere ihtiyaç vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve Sünnet-i Seniyyede yer almış olan hükümler üçe ayrılır.
1— İtikat ile ilgili hükümler: Yani Allah, Melekler, Kitaplar, Peygamberler, Ahiret Günü, Kaza ve Kader gibi inanılması gereken şeylere iman etmek.
2— Ahlâk ile ilgili hükümler: Yâni ilılâs, doğruluk emîn olmak, verilen söze bağlı kalmak, yumuşak olmak, cömertlik göstermek vb. Herkeste bulunması gereken güzel ahlâkla süslenmekle ilgili hükümler. Yine riyakârlık, yalan söylemek, hiyanet etmek, ahde bağlı kalmamak, katı davranmamak, cimri olmak vs… gibi herkesin kaçınması gereken çirkin huylarla ilgili ahlâki hükümler.
3—Ameli hükümler: Bu da iki kısımdır:
a) Namaz, oruç, zekât, hac ve nezir gibi insanı Allah’a bağlayan ibadet bağlan ile ilgili hükümler.
b) Alışveriş, riba, rehin, icare, gasp, vekâlet, sulh, vakıf, kefalet, borç vermek, ortaklık kurmak, nikâh talâk vb., insanların birbirle-riyle olan muamelât hükümleri. Fıkıh ıstılahında Muamelât hükümleri dediğimiz bu hükümler, ameli hükümlerin ibadetlerle ilgili hükümlerinin dışında kalan bölümüdür.
Zamanımızda muamelât hükümlerini şu bölümlere ayırmışlardır:
1) Ahvâl-i Şahsiyye: Aileyi, zevç ve zevce ilişkilerini, diğer akrabalarla olan ilişkileri konu alır. Hakkında varit olan Kur’ân-ı Kerim âyetlerinin sayısı 70’dir.
2) Hukuk: Yani alış-veriş, icare, rehn, kefalet, ortaklık, borç vermek vb., mali işleri tanzim eden hükümler. Haklarında varit olan ayet sayısı 70’i bulmaktadır.
3) Ceza ile ilgili hükümler: Yani mükellefin işlediği suçlar ile müstehak olduğu cezayı beyan eden hükümlerdir. Haklarında varit olan ayet sayısı 30’dur.
4) Muhakemat hükümleri: Yani hüküm verme, şahitlik yapma ve yemin etme konularını içine alan hükümlerdir. Haklarında varit olan ayet sayısı 13’dür.
5) Fert ve devlet ilişkileri ile ilgili hükümler: İktidar ile vatandaş arasındaki bağı belirtip, fert ve toplumun haklarını genel kaidelere bağlayan hükümlerdir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim de varit olan ayet sayısı 10’dur.
6) Devlet Hukuku: Yani İslâm Devleti ile müslüman olmayan devletler arasındaki ilişkileri beyan eden hükümlerdir. İlgili ayet sayısı 25’dir.
7) Ekonmi hükümleri: İlgili ayet sayısı 10’dur.
Bu saydıklarımızın yanında her konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (sav)’in birçok hadisleri vardır. Herbirini ayn ayrı zikredecek olursak söz çok uzayacaktır.
Bu durumda, İslâm Dini sadece ahiret ve ibadet dinidir dersek, Kur’ân-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin dünya hükümleri ile ilgili ayetlerini ne yapacağız. Onları inkâr etmek mümkün olmadığı gibi te’vil etmek de mümkün değildir. Bundan dolayı diyoruz ki, İslam dini ahiret ve ibadet dini olduğu gibi, aynı zamanda dünya ve hukuk dinidir. Bunu inkâr etmek, ayet ve hadisleri inkâr etmek demektir. Peygamber (sav)’in “Siz dünya işini daha iyi bilirsiniz” ha-dis-i şerifine gelince;
1— Kavli Sünnet: Peygamber (sav)’in söylediği şeyler.
2— Fi’li Sünnet: Namaz, Hac vb. yaptığı fiiller.
3— Takriri Sünnet: Ashabın söylediği veya yaptığı şeylere Peygamber (sav)’in ses çıkarmaması, onları kabûl edip muvafakat göstermesidir.
Bu üç sünnet de ayrıca üç gruba ayrılır:
A) Mütevatir Sünnet: Yalan söyleyip söz uydurmak üzere anlaşma yapmaları mümkün olmayan bir cemaat tarafından Peygamber (sav)’den rivayet edilen hadislerdir. Sonra yine bu vasıfları haiz olan bir topluluk da sözü edilen bu cemaatten onu rivayet eder. Namaz, oruç ve Hac gibi ibadetleri eda etmek hakkında Peygamber (sav)’den rivayet edilen sünnetler bu kabildendir. Kavli sünnetlerin mütevatiri yok denecek kadar azdır veya yoktur. Yani mülevatirdir denilen kavli sünnetlerde ittifak vaki olmamıştır.
B) Meşhur Sünnet: Bu bir iki sahabe veya tevatür derecesine varmamış bir cemeatin Peygamber (sav’den rivayet ettikleri sünnettir. Sonra bunlardan tevatür derecesine varmış bir topluluk o hadisi rivayet eder. Ve bu tevatür silsilesi devam eder.
Mütevatir Sünnetle aralarındaki fark; Mütevatir Sünnette her tabakanın ravileri tevatür derecesine varmıştır. Meşhur sünnette ise ilk tabaka mütevatir olmamakla beraber, diğer tabakalar bize gelinceye kadar mütevatirdir.
C) Ahad Sünnet: Bu grup sünnetde birinci tabakadaki raviler tevatür derecesine ulaşmadıkları gibi onu takip eden diğer tabakalardaki raviler de mütevatir değildir. Kütüb-ü Sitte’deki hadislerin çoğu bu kabildendir.
Mütevatir Sünnetin vürudu kat’idir. Onu inkâr etmek küfürdür. Meşhur ve Ahad Sünnetleri ise, vürudlan kat’i olmadığından senetsiz olarak inkâr etmek küfür olmazsa da fışkı gerektirir. Mütevatir hüviyetine ulaşmayan hadislerin ravilerinin yalan söylemeleri mümkündür. Ancak bu ravilerin adalet ve güveniliri ilikleri cerh ve tadil ehlince sabit olduğundan rivayetleri zannı galip ile sabittir. Amel için zannı galip de kâfi gelir. Yalnız burada şuna da dikkat etmek gerekir. Eğer bir meşhur veya ahad hadis, Kur’ân-ı Kerîm’in bir rivayetine tetabuk ediyorsa, bu hadisin hükmünü inkâr etmek küfürdür.
Sünnet konusunda bilmemiz gereken bir diğer husus da şudur. Peygamber (sav)’den sadır olan bazı söz ve fiiller emir mahiyetinde değildir. Onları mutlak yapmak gerekmez. Bunlar da üç kısımdır:
1— İnsan olarak kendisinden sadır olan tabiî şeyler. Ayağa kalkmak oturmak, yatmak uyumak, yemek ve su içmek gibi. Bunlar normal ihtiyaçlar olup yasama veya emir değillerdir.
2— Ziraat, ticaret, savaş ve tedavi gibi işlerde denemeye veya zanna istinaden söylediği sözler veya yaptığı işlerdir. Bu neviden hadisler de emir veya yasama değildir. Denemeye veya şahsına ait bir şeydir. Bedir savaşında Peygamber (sav)’in orduyu uygun gördüğü bir yere yerleştirmek istediğinde bir sahabinin kalkarak: ’Ta Resûlüllah! Allah mı burada yerleşmemizi emretti, yoksa bu savaşın gereği ve sizin görüşünüz müdür?” deyince Peygamber (sav)’in: “Bu benim görüşüm ve savaşın gereğidir” demesi ve aynı sahabenin kalkarak “Öyle ise burası uygun değildir, şurası daha uygundur” diyerek fikrini beyân etmesi hadisesinde olduğu gibi.
Yine Peygamber (sav)’in Medine’ye hicret ettiklerinde ashabın hurma ağaçlarını aşılamalarını görmesi üzerine aşılanmazsa da olacağını söylemesi bunun üzerine ashabın aşılamayı terk etmeleri neticesinde o senenin hurma mahsulünün bozuk çıkması, Peygamber (sav)’in de “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz” buyurmaları bu neviden olan hadislere birer örnektir.
3— Peygamber (sav)’e has olan şeyler. Meselâ; Cenâb-ı Hak dört kadından fazla evlenmeyi yasaklamış ve dörtten fazla evli olanlara, fazla kadınlarından boşanmalarını emretmiştir. Peygamberimiz (sav)’in dokuz zevcesini de muhafaza etmesi kendisine has bir durumdu.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, İlâhî emirlere değil de Peygamber (sav)’in şahsi görüşlerine veya el-ı de edilen tecrübelere dayanan sözleri veya fiilleri ittiba edilmesi ge-r reken şeyler değillerdir. Söz konusu olan;
“Siz dünya işini daha iyi bilirsiniz” hadisi bu kabildendir.
Sözün özü; İslâm Dini itikat, ibadet ve âhiret dini olduğu kadar dünya dinidir de.. Ve her konu ile ilgili nice Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ve vahye dayanan Peygamberin hadisleri vardır. Yalnız-ibadet ve ahval-ı şahsiyye ile ilgili hükümler müstesna hukuk, ceza ve Devletler Hukuku gibi sahalarda Islâmın genel hükümleri zikredilmekte yetinilmiştir. Açıklanması zamana ve ihtisas sahiplerine bırakılmıştır.
Demek Peygamber (sav)’in iki yönü vardı. Birincisi nübüvvet yönüdür. Bu açıdan ne söyler ve yaparsa doğrudur. Söyledikleri vahye dayalıdır. Onda şüphe yoktur. ’’Allah günde beş vakit namazı farz kılmıştır” ve her zaman kaç rekât olduğunu beyan eden fiilleri bu kabildendir, İkincisi Beşeri yönüdür. Bu yön resmi değildir. Peygamber (sav)’in bu açıdan işlediği fiil ve sözleri üzerinde durulabilir. Tashiha kabildir. Bedir savaşında önce uygun olmayan bir yerde karargâh kurup yerleşmesi, Bedir esirlerinden fidye alması, Medine halkına hurma ağacının aşılanması için tavsiyede bulunması ve bir hadise üzerine balı veya Mariye’yi kendine haram kılması bu kabildendir. Malum olduğu üzere Bedir savasında Hübap b. Münzerin müdahalesi üzerine Peygamber (savj karargâhın yerini değiştirerek arapların harbin usulünü daha iyi bilebileceklerini söyledi (33) Îctihadu r-Rasûl, 53.
Yine Bedir savaşının esirlerinden fidye alması üzerine ”Hiç bir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz” (34) Enfâl: 67. Âyet-i kerimesi nâzil oldu. Ve Peygamber (sav) ağlamaya başladı. Müslim’in rivayetine göre de hurma aşılamasıyla ilgili olarak şu sözü söylemiştir: “Ben çiftçi değilim” başka bir rivayette de: “Siz dünya işini daha iyi bilirrsiniz,’ denilmektedir. Bal veya Mariye’yi kendine haram kılmasıyla ilgili olarak şu âyet nazil oldu: “Ey Nebi, neden Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi haram kılıyorsun”(35) Tahrim, 1 Bu tip misalleri çoğaltmak mümkündür.