Gün düzenlemek veya bayanlar arasında gün yapmak, güne girmek gibi para ve altın toplama olarak değerlendirdiğimiz bu mevzu caiz midir? Bir çoğumuzun yeni duyduğu bir şey değildir? Hemen hemen her şehir’de veya mahallede her ay birinin evinde toplanarak para veya altın günü yapılmaktadır. Hanımlar bu faaliyetten elde ettikleri para veya altınları evlerine eşlerine, çoçukların ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Peki bu ne kadar doğrudur?
Hanımların, komşuları ya da akrabalarıyla birlikte “altın günü” adı altında toplanmaları komşuluk, akrabalık ve dostluk ilişkilerini pekiştirir. Öncelikle Bazıları bunun caiz olmayacağını söylemişse de bizim tespitlerimize göre bunda caiz olmayacak taraf yoktur. Kadınlar arasında tertip edilen toplantılarda her bir katılımcının toplanan miktarı dönüşümlü olarak her ay içlerinden birine vermeleri şeklindeki uygulamada bir sakınca yoktur.
Aynı zamanda hanımlar altın günlerinde, anlayacakları dilde yazılmış faydalı kitapları okumayı adet edinerek, bu toplantıları ilmi değer ifade eden kültür faaliyeti haline getirebilirler.
Gerek altın günü toplantılarında gerekse diğer misafirliklerde israf örneği vermekten ciddi şekilde kaçınmalı; az çeşitli ikram sünnetini hayata geçirme bilincini kültür düzeyini yükseltmiş hanımefendiler ortaya koymalıdır.
Bazı semt hanımları komşularla birlikte altın günü ilan ediyorlar. Bazen haftanın, bazen de ayın belli gününde sözleştikleri komşuya misafir oluyor, komşuluk ve dostluklarım pekiştiriyorlar. Bu arada misafir oldukları eve de birer altın hediye ediyorlar.
Bazıları bunun caiz olmayacağmı söylemişse de bizim tespitlerimize göre bunda caiz olmayacak taraf yoktur. Çünkü kimse mağdur olmuyor. Herkes sırası gelince verdiği altını aynen geri alıyor. On kişilerse on defa altın götürüyor, ama on kişi bir defa kendisine geliyor, on altını birden veriyor. Böylece bir mağduriyet ve mahrumiyet söz konusu olmuyor. Bir tasarruf alışkanlığı bile ortaya çıkıyor.
Bu gibi hanım toplantılarında şunlar düşünülebilir:
Hanımlar anlayacakları dilde yazılmış faydalı bir (Aile) kitabını da okumayı adet edinseler. Toplantı aynı zamanda ilmi değer ifade eden kültür faaliyeti haline gelme güzelliği de kazansa. Böylece altın günü, kültür gününe de dönüşmüş olsa. Hatta altın günleri tamamlanınca bir kitabın okunması da tamamlansa da, altınla birlikte altın değerinde aile bilgisi, din kültürü de kazanılmış olsa.
Bir diğer husus ta, bu toplantılarda İsrafil sofralar kurarak kötü örnek olunmasa, aksine mütevazi ikramlarda bulunularak çevreye aile bütçesini zorlamayan iktisat örnekleri verilse. Sofranın güzelliği israfında değil iktisadında olduğu anlatılmış olunsa. Zira İsrafil örnek olmak, başkalarının da İsrafil olması mesaj mı vermektir. Bu da güzel bir örneklik değildir. İsrafla sünnete zıtlık var, nimete de şükürsüzlük söz konusudur. İsrafil sofralar hazırlayarak kötü örneklik edenler, çevrelerindeki tek çeşitli sofrayı bile kuramayanların sızlanışlarına duyarsız kalıyorlar demektir ki, kimse bu duyarsızlık ithamına maruz kalmak istemez herhalde.
Hele bir de Zekeriyya sofrası kuruyorlar ki, tam kırk çeşitten oluşuyor.
Böylesine İsrafil bir sofrayı Peygambere isnat etmek de ayn bir vebal olmalıdır. Zekeriyya aleyhisselam herhalde böylesine çok çeşitli sofradan Allaha sığınır, bunu kendisine bir iftira kabul eder.
Öyle ise gerek altın günü toplantılarında gerekse diğer misafirliklerde israf örneği vermekten ciddi şekilde kaçınmalı az çeşitli ikram sünnetini tekrar hayata geçirme bilincini kültür düzeyini yükseltmiş hanımefendiler ortaya koymalıdır.
Ne yazık ki İsrafil hayata kötü şekilde alıştığımızdan iktisatlı hayatı yokluk ve mahrumiyet işareti sanıyor, bunalımlara dahi girebiliyoruz.
Arap şairlerinden Herme, bonkörlüğüyle övünen bir şairdi. Bir ara Şam’a gelen bir grup dostu, şairi evinde bulamayınca kapıda oynayan kızına takılmışlar:
– Baban söylediği şiirlerinde cömertliğiyle övünüp duruyor. Haydi bize bir kuzu kesin de yiyelim, demişler. Kızcağız:
– Kuzumuz yok ki! demiş.
– Öyle ise bir tavuk kesin, demişler. Kızcağız:
– Tavuğumuz da kalmadı, deyince:
– Öyle ise bir yumurta pişirin, demişler. Kızcağız:
– Tavuk olmayınca yumurta nereden olacak? karşılığını vermesi üzerine misafirler takılmayı sürdürmüşler:
– O halde, demişler, baban bir daha cömertliğiyle övünen şiirler söylemesin!.
Kızcağızın cevabı şöyle olmuş:
– Babamın öylesine israfçılığı değil ıııi ki şimdi bir yumurta dahi ikram edemez hale getirdi bizi.
Kızcağız ilave etmiş:
– Keşke, demiş, öyle gösterişli sofralar kurdurup herkese bir koyun kesmeseydi de şimdi bir yumurta dahi ikram edemez duruma düşürmeseydi bizi.