Farz namaz kaza borcu olan bir kimse sünnet kılabilir mi? İslam’da namaz en temel ibadetlerden biridir. Ergenlik çağına giren akıl sahibi her Müslüman her ne şartlarda olutsa olsun namazını kılar. Hiç bir surette terk edilmemesi gerekir. Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimiz (asv)’in hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Kazaya kalan namazları geciktirip sünnet kılmak, Allahü teâlânın farz olan emrini geciktirmek olur. Sevmenin alameti emre uymak, emri geciktirmemektir.
Namaz, kelime-i tevhidden sonra İslâm’ın en mühim rüknüdür. Hiç bir surette terk edilmemesi gerekir. Cehâlet ve gaflet sebebiyle terkedilirse fırsat bulunduğu anda kazası icâb eder, geciktirilmez. Şafiî mezhebine göre; kazası olan kimsenin sünnet ve cenâze namazı gibi farz-ı kifâye olan namazları kılması haram olduğu gibi, farz olmayan Kâ’be tavafını eda etmesi de haramdır. Çünkü yemek, uyku, ticâret ve iş zamanı müstesnâ bütün zamanını kaza kılmaya vermek mecburiyetindedir (67).
Hanefi mezhebinde ise; beş vakit namazın sünneti, duhâ – kuşluk – tesbîh ve terâvih gibi, hakkında hadîs vârid olan sünnet, kazâ olsa da kılınacaktır. Fakat diğer nafile namazı kılmaktansa kazâ ile meşgul olmak daha efdaldir (68). Doğu ve Güneydoğu illerimizde Şafiî mezhebinden olan kardeşlerimizin bir kısmı zimmetinde kazâ bulunduğu gerekçesiyle haklı olarak sünnet kılmaz. Amma bunun yanında kazasını da edâ etmez. Halbuki hazır olan namazı kazaya bırakmak haram olduğu gibi, kazaya kalmış namazı, fırsat bulunduğunda kazâsı için gayret gösterilmemesi de haramdır.
(67) İanetül el-Talîbin c. 1, s. 23
(68) İbn Abidin c. 1, s. 493
Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer 3 mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması uygun değil, haramdır.
Mâlikî mezhebine göre; üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında örneğin, teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur.
Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp, borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur. Zira bir an evvel kazaların kılınıp bitirilmesi gerekir.
Hanbelî mezhebine göre ise, üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır. Yalnız vitir ile beş vakit namazın sünnetlerini kılması caizdir. Fakat, kazaları çoksa bunları da kılmayarak kaza namazlarıyla meşgul olması daha iyidir. Yalnız sabah namazının sünneti bundan hariçtir, onu kılmak gerekir.
Sonuç olarak; kaza namazları fazla olan Hanefîlerin, sünnetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mes’uliyet olduğu söylenemez. İster vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnet yerine kaza kılmak caiz değildir.” anlamına gelmez.
Yalnız bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise, her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Dahası Cenab-ı Allah’ın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir.