Zıhar kefareti nedir
Zıhâr keffâreti, verimli çalışmasına engel olacak herhangi bir kusûru bulunmayan Müslüman bir köleyi âzâd etmektir. Bunu yapamazsa, aralıksız iki ay oruç tutmalı. Buna da gücü yetmezse, altmış fakire birer avuç keffâret verir.
Zıhâr cahiliye döneminde erkeklerin eşlerini boşamak için kullandıkları bir usuldü. İslâm öncesi Arap toplumunda bir adam, karısının herhangi bir davranışına kızdığı zaman, ona, “sen bana anamın sırtı gibisin”diyerek, onu kendisine haram kılması. Zihar, “zehr” kökündendir, kelime anlamı sırt demektir.
Zıhar, cahiliyye döneminde talakın en ağır şekliydi. Çünkü zıharla zevce, ebedi haram olan anne gibi, ebedi haram kılınıyordu. Bu sebeple zıhar yapan birisinin zevcesini tekrar alması hiçbir şekilde caiz değildi. İslâm bu hükmü geçersiz kıldı. Yine de keffâret verinceye kadar geçici bir haramlığa sebebiyet verdiğini beyan etti. Cahiliyye dönemindeki gibi onu kesin bir talak gibi addetmedi.
Hicretin 4. yılının sonunda veya 5. yılın başında Medine’de bir “zıhar” hadisesi yaşandı.Zıhar meselesi, ilgili âyetler nâzil oluncaya kadar, cahiliyye döneminde yaşandığı şekliyle devam etti. Bu âyetlerin nüzûl sebebi hakkında Havle binti Mâlik bin Sa‘lebe’den (r.a.) şu hadis rivayet edilmiştir:
“Kocam Evs b. Samit bana zıhar yaptı. Ben de Rasûlüllah’a (s.a.v.) giderek durumu anlattım ve şikâyet ettim: [Şikâyeti günümüz diliyleve kültürüyle özetleyecek olursak; Yâ Nebiyyallah! Gençtim, güzeldim, alımlıydım. Saçımı süpürge ettim, ona çocuklar doğurdum. Şimdi karnım sarktı, yaşım ilerledi, sağlığım bozuldu. Genç ve güzelken sevgilisiydim-hanımıydım, şimdi ‘anası’ oldum, dedim. Bunun üzerine] Rasûlullah (s.a.v.) bana ısrarla, “Allah’tan kork, Evs senin amcaoğlundur. Ona iyi davran” diye buyuruyordu. Nitekim bir müddet sonra hakkımda şu âyetler nâzil oldu:
“(Habîbim), zevci hakkında seninle mücadele eden (nihayet halinden) Allah’a da şikâyet etmekte olan (kadın)’ın sözünü (umulduğu veçhile şüphesiz) Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı zaten işitiyordu. Çünkü Allah hakkıyla işitici, kemâliyle görücüdür.
İçinizden zıhar yapagelenlerin karıları, onların anaları değildir. Anaları kendilerini doğurandan başkası değildir. Şüphe yok ki onlar herhalde çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Muhakkak ki Allah bağışlayıcı, çok yarlığayıcıdır.
Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar için birbiriyle temas etmezden evvel, bir köle azad etmek (lâzımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsanız, hakkıyle haberdardır.
Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbiriyle temas etmezden evvel, fasılasız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse altmış yoksul (doyursun). (Keffâretteki) bu (hafifletme) Allah’a ve peygamberine iman(da) sebat etmekte olduğunuz içindir. Bu (hükümler) Allah’ın (tayin ettiği) hadlerdir. (Bunları kabul etmeyen) kâfirler için ise elem verici azab vardır.” [Mücadele suresi, 58/1-4 bkz.; İbn Kesîr, Tefsir, İstanbul, 1985, VIII, 8 vd.]
Havle binti Mâlik bin Sa’lebe (r.a.) şöyle devam ediyor: “Ayet nâzil olduktan sonra Rasûlüllah (s.a.v.); “Kocan seninle temas etmeden evvel bir köle azad etsin” dedi. Ben de “Kölesi yok” dedim. Rasûlüllah, “Öyleyse iki ay oruç tutsun” dedi. “Yâ Rasûlüllah, o yaşlıdır, o kadar oruç tutamaz” dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): “Öyleyse 60 miskini doyursun”buyurdu. “Onun sadaka verecek birşeyi de yoktur” dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): “Ben ona altmış sa’ hurma vereyim” buyurdu. “Bir altmış sa’ da ben veririm.” dedim. Rasûlüllah (s.a.s) “İyi yaparsın. Sen onun yerine altmış yoksulu doyur ve amcaoğlunun yanına git” buyurdu.