Kendini erkek gibi hisseden kadın veya kendini kadın gibi hisseden erkeğin dindeki yeri nedir? Erkek gibi davranan kadına veya kadın gibi gibi davranan erkek günah işlemiş olur mu?
Günümüzde rastlanan konulardan biride “kendimi erkek gibi hissediyorum” veya ” kendimi kadın gibi hissediyorum” olmasıdır. Kadın olsun erkek olsun, insanların fizyolojik ve biyolojik bir durumu, duruşu vardır. Mesela kadın olarak yaratılmış bir kişinin erkek olma isteği, tamamen psikolojik bir durumdur, hastalıktır tedavi olmayı icap ettirir.
Fıkıh kitaplarımızda “hunsâ” diye bilinen ve kendisinde erkeklik ile dişilik organlarının birlikte bulunduğu veya ikisinin de belirli olarak bulunmadığı kimseler ile cinsiyetlerini değiştirenlerin dini durumları son zamanlarda sıklıkla sorulmaya başlandı. Ayrıca bir çıkış yolu bulamayıp, yanlış yorumlara götürülüşüdür. İki cinsin de arasında bulunan bu orta cinsin, elbette kendine göre hukuku ve kesinleşen ayrılıkları vardır.
Kendini hem erkek hem de kadın hisseden kimselere kötü gözle bakmak, getirip çare bulmak yerine toplumdan dışlayıp ayak altına atmak yanlış ve hatadır.
Bunu kötüye yorumlayıp, çıkmaza sokmakta yanlıştır.
Böyle durumda olanları anlamak, haline göre haklarını tanımak ve korumak gerekir. Mümkünse tedavi yaptırılır. Konuya şöyle giriyorum:
Bilindiği üzere insan ya erkek olur, ya da kadın.
Ancak erkek mi, kadm mı olduğu kesin olmayan da olabilir. Seyrek de olsa böylelerine rastlanabilir. Bu nasıl olur?
Bütün fıkıh kitaplarımızda ayrıntılı izahı bulunan bu konuyu Meşâhirünnisâ’dan özetleyeceğim. Şöyle anlatılıyor hünsânm durumu:
– Hünsâ: Hem erkek, hem de kadınlık organı bulunan kimseye denir.
Yaratılışta bu durumda olanın iki devresi vardır. Bulûğa ermeden önceki hali ve büluğdan sonraki hali.
Büluğa ermeden önce erkeklik organından idrar yaparsa erkek, kadınlık organından idrar yaparsa kadın sayılır. Hüküm bu tesbite göre verilir.
Şayet her iki yerden de idrar geliyorsa, bu defa da en evvel gelen yere göre verilir hüküm.
Her iki yerden de aynı anda geliyorsa işte buna hünsâ-i müşkil denir. Ne oğlan, ne de kız olduğu kestirilemeyen demektir.
Buluğdan sonraki durumuna gelince:
Sakalı çıkıyorsa, erkek gibi ihtilam oluyorsa, göğüsleri (kabarmıyor) düz kalıyorsa, kadınlara ilgi duyuyorsa… erkek sayılır. Buna göre hüküm alır.
Eğer böyle değil de, kadm gibi göğüsleri kabarıyorsa, sütün geldiği anlaşılırsa, kadm gibi muayyen hal görürse, kendisinde kadınlık hali öne çıktığı anlaşılırsa… bu da kadm hükmünü alır, kadma t anman haklar kendisine tanınır…
Eğer, bunların hepsinden de karışık şekilde bulunur da, hangisinin hükmü galip geldiği bilinmezse, buna da yine hünsâ-i müşkil denir. Yani kadm mı, erkek mi olduğu müşkülleşip bilinemeyen kimse…
İki cinsten birini diğerine tercih için delil bulunamayışından dolayı ortada duran cins…
Bunun da kendine göre haklan vardır. Nitekim hünsâ-i müşkil namazda erkeklerin arkasında kadınların da önünde durur.
Yaratılışının bu durumda olduğu bilinen kimselere kötü gözle bakmak, onların haline hüküm getirip çare bulmak yerine, toplumdan dışlayıp ayak alüna atmak yanlış ve hatadır. Yapılacak şey, durumlarım tesbit etmek, hünsâ mı, hünsâ-i müşkil mi, olduklarını anlayıp her ikisine de hukukun tanıdığı haklan tanıyıp, ortada kalmaktan kurtarmaktır. İslam hukukunda bunların haklan vardır.
İnsanların görevi bu hakları tanımaktır. Dışlamak delil.