“Liân”, da gene Arapça bir kelimedir ve uzaklaştırmak, kovmak, rahmetten mahrum bırakmak, birbirine lânet etmek, lânetleşmek demektir. Liân, zor duruma düşen kişi için, zinâyı nisbet etmekle yatağını ve nâmûsunu kirletene karşı olarak kullanılan kelimelerden ibârettir. Liân, zor duruma düşen kişi için, zinâyı nisbet etmekle yatağını ve nâmûsunu kirletene karşı olarak kullanılan kelimelerden ibârettir.
Erkek, karışım zinâ ile suçladığmda kendisine kazf (iftirâ) haddi lâzım gelir. Ancak şâ-hid göstermekle veyâ Câmi’deki minber üzerinde cemâat ve kâdî (hâkim) huzurunda liân yapmakla sözkonusu hadden kurtulur. Liân’da şöyle der : «Karım falancaya atfettiğim zinâ isnâdmda veyâ bu çocuğun zinâdan olup benden olmadığı iddiâmda doğru söyleyenlerden olduğuma Allah’ı şâhid kılarım.»
Bu ifâdeyi dört defâ tekrar eder. Bu arada kâdî (hâkim) ona nasîhatta bulunur. Daha sonra beşinci sözünde şöyle der : «Yalan söyleyenlerden isem Allah’ın lâneti üzerimde olsun.»
Erkeğin liânından beş hüküm ortaya çıkar :
1) Kocadan kazf haddinin sâkıt olması.
2) Kadına zinâ haddinin lâzım gelmesi.
3) Aralarında karı – kocalık bağının ebediyyen kesümesi.
4) Aradaki çocuk nesebinin kocadan düşmesi.
5) Liân’a uğrayan kadının koca için ebediyyen harâm olması.
Karşılıklı liânlaşma ile, kadından da zinâ haddi sâkıt olur. Kadın da liân yaparken şöyle der :«Şu falanca adamın bana atfen zinâ suçlamasında yalancılardan olduğuna Allah’ı şâhid kılarım.» Bu sözü dört defâ tekrarlar. Kâdî (hâ-kim)in nasîhatından sonra beşinci defâ olarak şöyle der : «Bu adam doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazâbı üzerimde olsun.