Mürcie: İyi amelin küfre fayda vermediği gibi masiyetin de imana zarar vermeyeceğine inananlardır. Mürcie, İslâm’ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan, ılımlı ve uzlaşmacı fikirleriyle tanınan itikadî ve siyasî bir fırkadır. Mürcie isminin menşei hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Yaygın olan görüşe göre, Mürcie mezhebi, mürtekib-i kebire* (büyük günah işleyen) meselesinin tartışıldığı bir ortamda ortaya çıkmıştır. Ayrıca Mürcie mezhebinin ana görüşü olan imanlı kişinin hangi günahı işlerse işlesin azap görmeyeceği ve günahlarının imanının yanında bir etkisinin olmadığı inancı da isimlerinin kökeni olan “irca”nın “umut vermek” anlamıyla ilişkilendirilebilir. Bazı âlimlere göre irca görüşü, mürtekib-i kebîre meselesinden önce siyâsî bir tutum olarak mevcuttu.
Diğer bir görüşe göre ise, imamet konusunda, Hz. Ali’yi birinci sıradan dördüncü sıraya geçirdikleri için onlara bu ad verilmiştir (eş-Şehristânî, a.g.e., s. 139).
İbni Akil (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:
“Mürcieliği ihdas eden kimse, zındıklara ne çok benzemektedir. Alemin ıslahı, asilere tehdidin sabit olduğunun bilinmesi ve onların cezaya çarptırılmasına inanılmasına bağlıdır. Onlar günahkârlardan korku ve Allah’ın kendilerini murakabe ettiği endişesini düşürdüler; şeriatın kanunlarını yıktılar. Herhangi bir şeyi, onu güzel yahut çirkin görme hususunda aklı hakem yaptılar.
Ehl-i Sünnet’e muhalefet ettikleri meseleler:
a— Mü’min olan kimse günah işlese de, mü’min olduğu için günah kendisine zarar vermez.
b— Mü’min olan kimse günah işlese de kendisine azab edilmeyecektir.
Mürcienin bütün kolları, iman-amel ilişkisinde hemen hemen aynı görüşte birleşmişlerdir. Onlar imanla amel arasını kesin hatlarla ayırıp kötü fiilin imana zarar vermeyeceğini; çünkü imanın sadece bilgi, sevgi ve saireden ibaret olduğunu iddia etmişlerdir. “Bu mantıksız ve bozuk sözler ortasında bu mezhebe bağlı kimselerden bir kısmının, imanın hakikatlerini ve taat amellerini küçümsediği, bazılarının da faziletlerini basitleştirdiği görülmektedir. Zaten her bozguncu kimse, bu yolu kendisine mezhep olarak seçmiştir. O kadar ki, bu mezhep içindeki bozguncuların sayısı arttıkça artmış ve onlar da bu mezhebi günahlarına bir vesile, bozgunculuklarına bir sebep ve kötü niyetlerine de bir kolaylık vasıtası saymışlardır (M.Ebu Zehra, a.g.e., s. 170).