Müşebbihe: Allah Teâlâ’nın yarattıklarına benzediğine inanan bir fırkadır. Müstakil ve sistemli bir fırka olmaktan çok, umûmî olarak bu îtikâda sâhib olan kişi ve gruplara müşebbibe veya mücessime adı verilir. Müşebbihe’nin bir çok fırkaları vardır. En meşhurları ise, Hişâmiyye fırkasıdır. Müşebbihe denildiğinde ilk akla gelen bu fırkadır. Bu fırkanın ilk kurucusu Hişâm b. el-Hakem’dir. Daha sonra gelen Hişâm b. Sâlim el-Cevâlikî de aynı yolu izlemiştir. Her iki Hişâm da Gulât-ı Şiâ’dandır (Şehristânî, el-Milal ve’n-Nihal, Beyrut 1975, II, 21. el-Fisal’in kenarında basılmıştır). Müşebbihe’nin sahib olduğu Teşbih görüşünün kökleri itibariyle doğu felsefelerine, yahudiliğe ve hıristiyanlığa dayandığı görüşünü savunanlar vardır. Bir kısım İslâm âlimlerine gare ise teşbih fikri, İslâm dünyasında şöyle doğmuştur: Nasları, özellikle Müteşâbihleri tevil etmemek yolunu tercih eden mezhebler, orta yolu tutturamadıkiarı takdirde teşbihe düşmüşlerdir.
Ehl-i Sünnete muhalefet ettikleri meseleler:
a— Allah Teâlâ (haşa) yaratıklara benzer,
b— Bazı zevâta hulûl edip birleşir.
Müşebbihe esasta ikiye ayrılır. Birincisi Allahü teâlânın zâtını insana benzetenlerdir. İkincisi ise, Allahü teâlânın sıfatlarını insanların ve diğer yaratılmışların sıfatlarına benzetenlerdir. (Şehristânî)
Bu fikirleri hicri ikinci asır boyunca savunan sapıklar oldu. Bu kimselere cevap veren imam-ı Malik hazretleri, bir defasında teşbih fikrini savunanlara; “Sizi bid’atlerden ve bid’atçilerden sakındırırım” buyurdu. “Bid’atçiler kimlerdir?” denilince, cevaben; “Bid’atçiler o kimselerdir ki, Allahü teâlânın isimleri, sıfatları, kelamı, ilmi ve kudreti konusunda söz ederler. Sahabenin ve iyilikte onlara tâbi olanların sustuğu konularda sükut etmezler” buyurdu.
Kendilerine selefiyye adını veren ve bulundukları memleketlerdeki Ehl-i sünnet (Peygamberimizin ve Eshâbının yolunda olan) din adamlarını her fırsatta kötüleyen kimseler, bugün müşebbihe ve mücessimeye âit fikirleri benimsemekte ve yaymaya çalışmaktadır. Kendilerine haşevî adı verilen, Allahü teâlâyı, yarattıklarına benzeten, madde ve cisim diyen kâfirlerin büyük bir kısmı müşebbihe ve mücessimedirler. (Ebû Zühre, İbn-i Cevzî)
Ez-Zühri, Süfyan-ı Sevri gibi Ehl-i sünnet alimleri de, teşbih ve tecsim fikrini savunanlara cevap vermişler, Müslümanları onlara aldanmaktan sakındırmışlardır. Bu akım, üçüncü hicri asır boyunca devam etti. İmam-ı Ahmed bin Hanbel ile Yahya bin Main, İshak bin Raheveyh gibi Ehl-i sünnet alimleri mücessime ve müşebbiheye ait fikirleri reddedip mücadele yaptılar.