Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla..
Hayatı sona ermiş, ölmüş kişi, cansız. Dünyevî hayatla ilişkisi kesilmiş ve ahiret yurduna göç etmektir. Bu nedenle Hayatta olduğumuz sürece iyi ve güzel şeyler yapmak gerekir. Dünyadayken yaptığımız tüm salih amel ve masiyetlerimizi; bir yolcunun beraberindeki valizlerine, Berzah alemi dediğimiz kabrimizi; bir yolcunun, uçağının kalkış saatine kadar bekletildiği lobiye, Ahiret alemini ise; yorucu bir yolculuğun sonunda sağ salim varmayı arzu ettiğimiz evimize benzetmemiz yerinde bir misal olacaktır. Çünkü hayatta iken yaptıklarının, vefatından sonra kişinin kendisine ulaşacağını ifade ve hayatta iken hayır yapmaya teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır. Ayrıca ölen kişi hakkında yakınlarının yaptıkları meşru olan bir takım vazifelerin yerine getirilmesi ölen kişinin ferahlanmasına, geride kalanlar içinse sevap kazanmaya vesiledir.
Ölen insan, her türlü manevi yardıma muhtaç halde bekleyen insan demektir. Artık geride yaşayan yakın-lannın yapacağı hayır ve sevaplar, yegane ümit kaynağıdır. Bu sebeple yaşayan yakınlarından her gün, hatta her saat hediyeler beklemektedir. Bu nedenle ölmüş olan kişinin sadece fizik bedeni yok olduğu fakat ruhu yaşadığından -hatta ruhlar ölümsüz olduğundan- ölmüşlerimize kuran okuyabilir ve ruhlarına bağışta bulunabiliriz.
Denize düşen insana atılacak kurtarıcı can simidi ne kadar erken atılırsa o kadar makbule geçeceği gibi, ölen insan adına yapılacak iyilikler, hayır hasenatlar da aynen öyledir. Ne kadar erkene alınır da acele ile gönderilirse o kadar makbul olur.
Ne var ki yaşayan yakınlan, ölmüşlerinin ardından yapacakları bu hayırları, yani sadaka ve Kur’an hediyelerini hemen değil de vefatm yedinci, yahut ta kırkıncı günü, ya da elli ikinci gecesinde göndermeyi beklerler. Bu beklemeyi de dini bir mecburiyetmiş gibi görüp, merhumun lehine bir erteleme zannederler..
Halbuki muhtaç insana yapılacak yardım için belli gün ve geceyi beklemek, susuzluktan ciğeri yanmışa elindeki suyu hemen değil de ilerideki bir tarihte vermeyi beklemek gibi bir duyarsızlıkta.
Bu yüzden İmam-ı Şarani Hazretleri, ölen insanın arkasından gönderilecek manevi hediyeler için ne yedinci, ne de kırkıncı günü beklemeyi tavsiye etmekte, ne de elli ikinci gece diye bir geceden söz etmekte; sadece şu düşündürücü misali vererek akla kapı açıp yaşayanları uyarmaktadır. Diyor ki Hazret-i İmam:
– Denize düşen insana aülacak kurtarıcı can simidi ne kadar erken atılırsa o kadar makbule geçeceği gibi, ölen insan adma yapılacak iyilikler, hayır hasenatlar da aynen öyledir. Ne kadar erkene alınır da acele ile gönderilirse o kadar makbul olur.
Evet manevi hediyeler ne kadar erken gönderilirse o kadar makbule geçer.
Çünkü verilen sadaka ve okunan Kur’an hediyeleri ölünün (varsa) azabmı hafifletir, belki de tümüyle kaldırır. Azabı yoksa makamının yükselmesine sebep olur, huzur ve rahatında ilerleme sağlar. Bunlar ise ne kadar önce gerçekleşirse o kadar fazla sevinç duymaya sebep olur.Öyle ise ölülerimize yapılacak bu yardım önce basite alınmamalı, sonra da ne kadar erken yapılırsa o kadar makbul olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır. Mutlaka kırkıncı gün, elli ikinci gece gibi gelecek tarihleri beklemenin dini bir mecburiyet olmadığı bilinmelidir.
Yalnız şu kadarı da var ki, yedinci, yahut ta kırkıncı günü gibi belli tarihler olmasa, bu hediyeler de unutulup gidecek, ölmüşlerimizle olan irtibatımız kesilmiş olacaktır.
Nitekim Efendimiz (sav) Hazretleri, ümmetinin hediyelerinin kendisine takdim edildiği iki günü bildirdiği hadisinde şöyle buyurmuştur:
– Ümmetimin amelleri bana pazartesi, Perşembe günleri arz olunur!.
Bundan hareketle geçmiş büyüklerimiz bu hediyeleri daha yakın bir tarihe çekerek demişler ki:
– Pazartesi ve perşembe günleri Peygamberimize ve tüm ölmüşlerimize hediye günleridir!
Onun için perşembelik denen sadaka verme adeti vardır Anadolu insanında. Haftanın bu iki günü mutlaka ölmüşler hatırlanır, bilhassa Perşembe günleri Yasin, Tebareke Amme sûreleri, fatihalar, ihlaslar yani neler biliniyorsa onlar okunur, yoksullara sadakalar verilip yardımlar yapılır, güneş batmadan hediyeler gönderilir, böylece görevini yerine getirme mutluluğu yaşanır.
Bu konuda Peygamberimizin bir tavsiyesi de şöyledir.
– Ölmüşlerinize Yasin okuyun. Tebareke (Mülk suresi) hediye edin.
Bunları bizzat okuyup hediye etmek en güzelidir.
Ancak okuyabilen bir yoksula hediye nevinden yardım ederek okutmak ta mahzurlu değildir. Yeter ki okuyan pazarlık yaparak okuyup da manevi hediyeyi dünyevi ticaret vesilesi durumuna sokmasın. Allah rızası için okumuş olsun. Okutan da Allah rızası için okuyan bir yoksula yardım etmek zaten görevimiz diye düşünsün.
Bu bakımdan zengin okuyucuya para ile Kuran okutmakokuyanın bereketsiz parasını artırır, ama okuduğunun sevabını artırır mı şüpheli. Çünkü zengine okuma parası vermek, yoksula yardım etme gibi sevaba sebep olmaz.
Bu sebeple Ramazan mukabelelerini mümkün oldukça ihtiyaç sahibi öğrencilere okutmalı, onlara yardımda bulunma görevi de bu vesile ile yerine getirilmiş olunmalıdır..
Sözün özü: Bilhassa ölenin mirasını almış olanlar, ölmüşlerinin arkasından sadakalar verip namazlatdan sonra bildiği duaları okuyarak hediye göndermeyi bir vefa borcu bilmeli, bunları da adet haline getirmeli, hatta bir gün kendisinin de aynı şekilde yardıma muhtaç duruma düşeceği gerçeğini hatırdan hiç çıkarmamalıdır.