Farklı kültürlerde farklı çeşitlerine rastlamak mümkündür. Gelenek ve göreneklerine göre doğumlarda, ölümlerde, askere giderken, hac dönüşünde, okula başlayan çocuklar için, yeni bir eve sahip olunca, okul bitince, yağmur dualarında, kuzunun sütten kesilme günü olan “yoğurt bayramı”nda, “çiğdem düğünü”nde (ilk çiğdemin görüldüğü gün) Osmanlı evlerinde kesinlikle çeşitli helvalardan biri yapılır ve eşe dosta dağıtılır.
Ölü helvası geleneği, cenazenin kaldırıldığı ilk gün başta olmak üzere ölenin yedinci, kırkıncı, elli ikinci günleri ile ölüm yıldönümünde ölen adına hayır yapmak için helva yapılması, dağıtılması ve yenmesi etrafında oluşan geleneklerdir. Eğer ölünün arkasından verilen helva veya benzeri şeyleri vacip bir emirmiş gibi kabul etmek, dinin içine yeni bir şey ilave etmek anlamına gelir ki; bu son derece yanlıştır. Hele vefattan sonra cenaze helvası adında bir tatlı vasiyeti İslam’i olmadığından büsbütün batıl vasiyet olur.İslâm’ın emri, cenaze çıkan eve komşu evlerin bir müddet dışarıdan yemek getirmeleri, komşularının üzüntü ve elemlerine ortak olup, duydukları ıstırabı hafifletmeleridir.
Bâzı âdetler İslâm’ın emri olarak hayatımıza girmiştir. Bâzılan da İslâm öncesi kültürlerin âdeti olarak sokulmuşlardır. İkisini ayırmak ise, hiçbir zaman zor değildir. Zira İslâm’ın emirleri akla, mantiğa uygundur.
İslâmî olmayanlar ise bunun tam aksinedir. Daha ilk bakışta aklî ve mantıkî olmadığı belli olur, akıl reddeder, mantık mâkul bulmaz. Bir evden cenaze çıkması, o evin hem fiilen, hem de fikren meşgul olması demektir. O hâne halkının artık ne yemek yapmaya, ne de başka ikramla meşgul olmaya takat ve istekleri vardır,
Ama İslâm dışı kültürlerden alınma âdete bakın ki, cenaze helvası diye bir tatlı âdetini cenaze evine yerleştirmişler. Bunca acı ve kederi yetmiyormuş gibi taziye için gelenlere, yahut okumak için gelmiş olanlara helva yapacak, mutlaka helva tatlısı ikram edecekler, göz yaşlarına baka baka helva yenecek. Niçin? Din böyle istiyor da onun için mi? Hayır.
İslâm’ın emri böyle değildir.
İslâm, böyle zamanlarda kederli aileye yük üstüne yük yükleme yerine, onlann yüklerini üzerlerinden almayı ister; hattâ onlann ikram etmeleri yerine, onlara ikram etmeyi emreder; ellerinin, ayaklarının tutmaz olduğu bir zamanda onlara yardımcı olunmasını ister.
Meşhur sahabî Hazret-i Ca’fer’in şehadet haberi gelmesi üzerine bir ara merhumun evine giden Resûlüllah:
– Ca’fer’in evine yemek getirin; onların yemek yapıp, çocuklarını doyuracak vakitleri yoktur; buyurmuşlardır.
Tefsir sahibi Kurtubî der ki:
– Cenazeyi defnettikten sonra eve gelip de sesli ağlamaya devam etmek, sonra da yemek ve tatlı yedirmek cahiliyye adetlerindendir. Müslümana ise, cahiliyye âdetlerine tâbi olmak yakışmaz.
İslâm’ın emri, cenaze çıkan eve komşu evlerin bir müddet dışarıdan yemek getirmeleri, komşularının üzüntü ve elemlerine ortak olup, duydukları ıstırabı hafifletmeleridir.
Nitekim aziz Anadolu’muzda bu güzel İslâmî âdet el’an pek güzel örnekleriyle devam etmektedir. Cenaze çıkan eve en yakınından başlayarak komşuları yemekler getirirler. Onların tutmayan ellerini, bir lokma yemeye muktedir olmayan iştihalannı teselli ile harekete getirir, kara gün dostu olurlar.
Bu güzel âdet, ailenin duyduğu teessürün şiddetine göre uzayabilir. Bir, iki, üç gün… Hattâ hafta boyu bile vefalı komşuları onlara yemek getirir, dertlerine ortak olmaya devam ederler. Bu müddet içinde merhumun sadece iyiliklerinden bahsederler, bu bahsi uzatmazlar, tekrar tekrar akla getirip de zihni meşgul etmeye devam etmezler. Mümkünse unutulur, unutturacak başka mevzulara geçilir.
Zaten taziyenin müddeti üç gündür. Üç günden sonra tekrar aynı mevzuya girilip de başsağlığı dilemek, kederi yeniden ihyadan başka bîr netice vermez.
„ Alimlerin ekserisi, vefat güllünde yemek yenmesini vasiyet
edenin vasiyetinin yerine getirilmesi gerekmez, demişlerdir.
Hele vefattan sonra cenaze helvası adında bir tadı vasiyeti İslâmî olmadığından büsbütün, bâtıl vasiyet ölür.
Ancak, vefat teessürünü yendikten sonraki günlerde merhu’mun ruhu için fakirlere yemekler yedirip, hayırlar işleyerek ihsanlarda bulunmak, elbette bir kadirşinaslık eseridir,
Bir vefa borcudur.