Halk arasında meşhur bir söz vardır, “Peygamber taşa veya kayaya bastığı zaman, taş veya kaya yumuşar, peygamberin ayak izi görünürdü; toprağa bastığı zaman da hiç bir iz bırakmazdı” bu söz doğru mudur, aslı var mıdır?
İbn Hacer el-Heytemi böyle bir sorunun cevabına İmam Suvuti nin sözünü nakletmekle yetindi. İmam Suyutî şftyla diyor
“Bu soz için bir kaynak, bir sened bulamadığım gibi, hiç bir hadis kitabının rivayet ettiğine de rastlamadım” (24) el-Fetavâ’l Hadîsiyye, shf: 126
İmam Suyutî ve İbn Hacer’in bu beyanlarına göre, Peygamberin meşhur ayak izi meselesi, İlmî bir hüviyete haiz değildir. Bununla beraber peygambere isnad edildiği ve peygamberin ayak izidir diye şöhret bulduğu için ona hürmet etmek ve peygambere salevâtı şerife getirmek iyi bir amel sayılır.
Peygamber efendimizin aleyhisselatü vesselam ayak izinin İslam literatüründeki ismi Nakş-ı Kadem-i Şeriftir Efendimizin(s.a.v) ayak izinin oluşumu şöyle tarif edilmektedir:
”Peygamber Efendimizin bir mucizesi de yumuşak maddelere mesela kuma bastığı zaman ayak izlerinin belli olmaması fakat, taşa, sert maddelere bastığında izlerin çıkmasıydı. Mübarek ayağının bastığı ve iz bıraktığı bazı taş ve mermerler bir yadigar olarak asırlarca saklanmış elden ele emanet edilerek bereketlenilmiştir. Özellikle Müslüman devlet adamları, padişahlar bu kıymetli yadigarları önemli yerlerde özel muhafaza altına ederek, saklayıp, ziyaret etmişler ve ettirmişlerdir”
Taş veya tuğla zemin üzerinde bulunan ve “nakş-ı kadem-i saâdet” de denilen ayak izidir. Bazı peygamberlerin mûcizeleri arasına sert zemine ayak izlerinin çıktığı rivayeti de katılmış ve dünyanın çeşitli yerlerinde bunun birçok örneğine rastlandığı ileri sürülmüştür. Hatta bu tür izlerin Buda’ya ve Hz. Ali’ye (ayrıca atına) izâfe edildiği de görülmektedir. Bu izlerin en ünlüsü, Mescid-i Harâm’daki makām-ı İbrâhim’de bulunan ve Hz. İbrâhim’e ait olduğu söylenendir. Tâbiîn müfessirlerinden Mücâhid, “Orada açık nişâneler, İbrâhim’in makamı vardır” (Âl-i İmrân 3/97) âyetindeki “nişâneler”i bu izlerle yorumlamıştır (Taberî, CâmiǾu’l-beyân, IV, 11). Rivayete göre hicret sırasında Resûl-i Ekrem’i takip edenler onun izini Hz. İbrâhim’inkine benzetmişlerdir (İbn Hacer, III, 292).