Ribâ, nehiyedilmiş fâsid satımlardandır. Faiz, kelime olarak, “çoğalıp akmak, dolup taşmak” mânasına gelen feyz kökünden, “çoğalıp akan, dolup taşan” anlamında bir sıfattır. Riba sözcüğü yerine Türkçede daha çok “faiz” terimi kullanılır. Faiz; taşan, taşkın, dolu, ödünç verilen para için alınan kâr gibi anlamlara gelir. Bu sözlük anlamıyla ribâ, hem bir şeyin kendi içinde bulunan hem de iki şey arasında mukayeseden doğan fazlalığı ifade eder. İslam dininin çıkışı sırasında ödünç verilen asıl borca “re’sü’l-mal (anapara), vade sonunda ödenecek ziyadeye ise “riba” denilirdi. Borçları ertelerken eklenecek fazlalık da bu niteliktedir. Mekke döneminde konuyla ilgili inen ilk ayette riba açıkça haram kılınmamakla birlikte Allah katında çirkin görüldüğüne ve bereketsizliğine değinilerek dolaylı olarak reddedilmekte ve müminler bu yönde uyarılmaktadır (Rum, 30/39).
Câhiliye dönemi Arapları ribâ kelimesini ve ondan türeyen diğer kelimeleri sözlük mânasından ziyade terim anlamında, yani vadeye veya vadenin uzatılmasına karşı borcun da artması anlamında kullanıyorlardı.
Kur’an’da sekiz yerde geçen ribâ kelimesi bu örfî anlamında kullanılmış, hadislerde de ribâ kavramına yeni bir boyut getirilerek literatürdeki vade faizi -fazlalık faizi (ribe’n-nesîe – ribe’l-fadl) veya borç faizi – alışveriş faizi (ribe’d-deyn -ri-be’l-bey‘) şeklindeki ayırım ve adlandırmalara zemin hazırlanmıştır.
Ribâ dört çeşittir :
1) Ribâ-el-FazI : Bir malın kendi cinsiyle kabzı geciktirilmeden fazlasıyla değiştirilmesidir. Altının altınla, gümüşün gümüşle, gıdâ maddesinin gıdâ maddesiyle fazlalıkla değiştirilmesi gibi.
2) Ribâ-el-Yed : ikisinin veyâ yalnız birininkabzı geciktirilerek bedellerin karşılıklı verilmesidir.
3) Rîbâ-en-Nesie : Bir zaman için bir malın başka bir mala karşı verilmesidir.
4) Ribâ-el-Karz : Bir malın, karşılığını geç almaya karşı aylık veya senelik fâizle verilmesidir.
Kur`ân-ı Kerîm`de, “Borç verilen şey`i belli bir ilâve ile geri alma” mânasına olan ve feyz kökünden türeyen fâiz فَائض kelimesi yoktur. Bu kelimenin yerine, Kur`an`da ribâ kelimesi kullanılmıştır. Fevz kökünden gelen fâiz فائز kelimesi ise Kur`an`da zikredilmektedir. Bu iki faiz kelimesinin zaman zaman birbirine karıştırıldığı görülmektedir.
Riba İle İlgili Kur’anı Kerim’deki Ayetler
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki:
Meali: Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır. (Bekara sûresi: 275)
Meali: Allahü teâlâ ribâ karışan malı yok eder ve sadakaları verilen malı artırır (ona bereket verir). (Bekara sûresi: 276)
Riba İle İlgili Hadisler
Aralarında, zinâ ve ribâ yayılan bir memlekette bulunanlara, Allahü teâlânın azâbı helâl oldu. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Fâiz (ribâ) almak ve vermek, insanın son nefesinde îmânsız gitmesine sebeb olabilir. (Kutbüddîn İznikî)
Alış-veriş yaparken ve ödünç verirken, ribâdan çok sakınmalıdır. Ödünç verilen kimseden, bir menfaat beklenmemelidir. Zîrâ, azıcık alınan veya verilen ribânın (fâizin) günâhı, Allahü teâlâ indinde, annesiyle zinâ etmiş gibidir. Fâizin azı da, çoğu da, alması da vermesi de haramdır. Çok sakınmak lâzımdır. (Süleymân bin Cezâ)
Zekâtı ve fıtraları, dînin emrettiği kimselere seve seve vermelidir. Fakirlere ve borç istiyenlere merhamet etmelidir. Malı, parayı, İslâmiyet’in izin vermediği yerlere harcamamalı, isrâf da etmemelidir. Ribâdan, kumarlı ve kumarsız oyunlardan sakınmalıdır. (Muhammed Ma’sûm)