İslâm dini kâr için bir sınır getirmemiş, yüzde şu veya bu kadar kâr edilecek diye bir kayıt koymamıştır. Arz ve talebe bırakmıştır. Ancak İslâm dini, güzel ahlâk ve takvayı emretmek ve yasakladığı hile ve fahiş fiatın önüne set çekmekle bunun hududunu göstermiş oluyor. Müşteriyi aldatacak kadar fahiş bir fiyatla malı satmak ise caiz değildir.
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:
“Nasıl satıyorsun?” diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selleme:
“Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine,
“İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 164) buyurdu.
Hadîs-i şerîfte ifade edildiği üzere İslâm iktisâdî sistemi, ticâretin temelini doğruluk ve dürüstlükle ferd ve cemiyete hizmet anlayışı üzerine kurmuştur.
Satımın şartlan beştir.
1) Satılan malın şer’an temiz olması.
2) Satılan malın yararlı olması.
3) Satıcının, malın satışında yetkili olması.
4) Malı, alıcıya teslim etmeye muktedir olması. 5 Satıcı ve müşterinin malın zâtını, miktarını ve niteliğini bilmeleri gerekir.