İstanbul, Ankara ve Adana gibi şehirlerde cemaat içinde epeyce Şâfiî mezhebinden olan kimseler bulunmaktadır. Böyle olmakla beraber, son hutbede yapılan duâ sessizce yapıldığından cemâat duymuyor. Bu hal Şâfiî olan kimselere zarar verir mi?
Daha önce açıkladığımız gibi hutbenin beş rüknünün cemâatin işiteceği kadar sesli olması lâzımdır. Duâ sessizce yapılırsa Şâfiî mezhebine göre hutbe sahîh değildir. Dolayısıyla cuma namazı da fâsittir.
Meselâ;
Hanefi mezhebine mensup olan imamın, cemaat içinde Şâfiî birisinin bulunabileceğini dikkate alarak, abdest dâhil bazı hususlarda dikkatli olması gerekmektedir. Şâfiî bir imamın da, cemaat içinde Hanefî birisinin bulunacağını hesaba katarak, bir tarafından kan ve benzeri şeyler çıkmışsa veya ağız dolusu kusmuşsa abdestini yenilemesi lâzımdır. Aksi takdirde Hanefî cemaatin namazı sahih olmaz.
Sabah namazına gelince; Şâfiîler sabah namazının farzının ikinci rek’âtında rükûdan sonra doğrulunca kunut duâsı okurlar. Bu sünnettir. Cemaatle kılındığında da kunutu yalnız imam okur, cemaat “Âmin” der. Hanefî mezhebine mensup bir kimse Şâfiî bir imamın arkasında sabah namazını kıldığı zaman kunut esnasında susar, hiçbir şey okumaz. Namazını imama uyarak tamamlar. Kunut duası okunurken elleri kaldırıp açmak da sünnettir. Hangi mezhepten olursa olsun, cemaatte bulunanlar da ellerini açıp iştirak ederler.
Hanefi imâmın arkasında namaz kılan bir Şâfiînin sabah ve diğer namazlarda yanılma secdesi yapması sünnetdir. Çünkü Hanefî mezhebinden olan bir şahıs sabahleyin kunut duâsını okumaz ve diğer namazlarda da ilk teşehhüdte Peygamber Efendimize salâvat getirmez, hattâ getirse kendi mezhebine göre yanılma secdesi yapması lâzımdır. Şâfiîye göre ise bunların terkinde yanılma secdesi yapıldığından, imâmın selâmından sonra Şâfiî muktedinin yanılma secdesi yapması sünnetdir.
Hanefi olan imam kendi mezhebine göre kılar. Yani ilk oturuşta salavat okumaz. Ancak Tahıyyat’ı yavaş okuyarak Şâfiî cemaatin salavatları okumasına zaman tanır. Şâfii cemaat ise yetiştirebilirlerse salavat da okurlar. Yetişmezse de sehiv secdesi yapmaları sünnettir. Şafiilere göre teşehhüdde salavat okumanın en azı: “Allahümme salli alâ Muhammed” demektir. Fakat Salli ve Bârik salavatlarını okumak en ekmeli, en güzelidir.
Hâsılı; kendi mezhebinden olmayan bir imama uyan kimse, o imamda kendi mezhebine göre namaza mâni olacak bir şey görmedikçe ve yakînen bilmedikçe, ona uyarak namaz kılması caiz, namazı da sahihtir. Ancak arkasında namaz kıldığı imamda kendi mezhebine göre namazı bozacak bir durumu gören, buna vâkıf olan kimsenin o imama uyması caiz olmaz. Meselâ, Hanefî mezhebine mensup olan bir kimse, Şâfiî bir imamın bir tarafının kanadığını gördüğü halde gider ona uyarsa, bu kimsenin namazı sahih olmaz. Çünkü namazı kendi mezhebine göre sahih değildir.
2- Evet, Salli ve Bârik okunmakla artık hutbe bitmiştir. Hatip “İnnallâhe ye’mürü bi’l-adli…” âyet-i celîlesini okur ve namazı kıldırmak üzere minberden inip mihraba yönelir.
Neden?
Çünkü hutbeyi uzatmamak, hutbenin sünnetlerindendir. Dua edeceğim diye bu sünneti terk etmek, hutbeye bir şeyler ilsak etmek (bitiştirmek) en azından fıkıh tabiriyle “evlâ olanı terk” olur ki, münasip değildir; dolayısiyle kerahetten uzak olmaz. Oysa dinimizde aslolan; her şeyi zamanında ve zemininde yapmaktır.