Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır.(1. Nursi, Sözler, s 464.)
Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar.(. bk. Nursi, Mektubat, s. 444-445.) Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.
Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyrü sülûktur.(bk. age., s. 443.)
Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ân’dan almışlardır.
Ehli tarikatın bir kısmı diyor ki: Kur’ân ve sünnet tarikattan söz etmiyor. Çünkü o gizlice Hazret-i Ebubekir, Ali ve Selmân-ı Fârisi’ye tevdi edilmiştir. Bu sözün esası var mıdır?
Tarikat, şeriâtın bir dalı olduğuna göre gizli tutulamaz. Adı geçen sahâbelere gizli bir şeyin tevdi edildiğine dair hiç bir belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca tasavvuf hayatı bütün sahâbelerde mevcut idi. Yani Tasavvuf konusu olan zikir, fikir, ihlâs, muhabbet, tevâzu, zühd, isâr, mürâkebe ve müşahede ruhu onlarda en yüksek seviyede idi. Kur’ân ve sünnet, tasavvuf ve tarikat ismini zikr etmemiştir. Şeriatı, fıkıh, kelâm, tasavvuf ve ahlâk bölümlerine ayırıp her bir bölüme ayrı birer isim vermek sonradan olmuştur. Ancak bu, tasavvuf veya fıkhın mevzülan Kur’ân’da yoktur, mânâsına gelmez. Büyük mutasavvıf Sehl el-Tüsteri tasavvuf hakkında şöyle diyor:
Bizim altı esasımız vardır:
1- Kur’ân’a yapışmak,
2- Peygamber sünnet-i seniyyesine ayak uydurmak,
3- Helâlı yemek,
4- Kimseye eziyet vermemek,
5- Günahlardan sakınmak,
6- Hukuku eda etmektir.