Mütekavvim, sözlükte iktisadî açıdan değer ve kıymeti olan şey demektir. İslâm’da sağlam bir ticaret ahlâkının oluşması amaçlanmıştır. Müslümanın önemli imtihanlarından biri de ticaret hayatında geçer. İnsanlara hizmet anlayışıyla yapılan bu manadaki ticareti İslâm meşru ve makbûl saymıştır.
Dinimizde, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde ticaret ve kazançtan genel olarak bahsedilmekte ve ekonomik hayatın, belirli ölçülere uyularak kendi tabii kuralları içinde yürümesi, dolayısıyla kârın da tabiî ve ahlâkî ölçüler içinde oluşması esas alınmıştır.
Geçen makalemizde zikrettiğimiz hadislerle alış-verişte yasak olan şeyleri dile getirmektedirler. Bu hadislerin altında ticaret ve alışverişte yasak ve haram olan şeyleri şöyle sıralayabiliriz:
1— Alışverişte yalan olsun doğru olsun gereksiz yere sırf satış işini gerçekleştirmek için yapılmış olan yemindir. Yemin ticaretin oluşmasına ve kazancın artmasına sebep de olsa bereketin kalkmasına yol açar. Allah ismini gelişi güzel ve basit bir takım amaçlarımız için kullanmak doğru değildir. Yüce Allah’ın esma ve sıfatlarını ticarî bir meta şeklinde kullanmak bir müslümana yakışmayan hâl ve hareketlerdir. Hele yemin yalan olursa cehennemde sürünmeye sebebdir.
2— Alışverişte başkasını aldatmaktır. Aldatma işi insana hele müslümana yakışmayan bir davranıştır. Bunun için Peygamber (sav) pazarı gezerken ve bir bakıma kontrol ederken buğdayını ıslatan satıcıyı gördüğünde; “Bizi aldatan bizden değildir”, diyerek hile ve aldatma yoluna tevessül eden kişinin İslâm dairesinden uzak olduğuna işaret etmiştir.
3— Serveti meşrû olmayan kimselerle alışveriş yapmaktır. Meselâ bir kimse içki, kumar ve zina gibi dinen yasak olan bir şey aracılığıyla servet biriktirmişse onu boykot edip onunla alışveriş yapmamak gerekir. Çünkü elindeki servet haramdır ve kendisine ait değildir, ammenin hakkıdır. Yâni İslâm kurallarına göre sahibi belli olmayan mal kamulaştırılır. Peygamber (sav) buna işarette bulunarak Zani ile Kâhinin parasını yasaklayıp, ona yaklaşılmamasını emretmiştir.
Peygamber (sav) aynı zamanda içki, leş, domuz ve putların satışını da yasaklamıştır.
4— Alışverite hiyanet edip verilen sözü yerine getirmemektir. Herhangi bir hususta verilen söz her ne pahasına olursa olsun yerine getirilmeye çalışılmalıdır. Müslüman yerine getirebileceği şeyin sözünü vererek şahsiyetini ortaya koymak mecburiyetindedir. Ahde vefa ticaret ve alışveriş hayatımızda daha büyük bir önem taşımaktadır. Sözünü yerine getiremeyen bir tüccar veya müşteri karşılıklı olarak büyük zararlara uğramakta, böylelikle hem maddî ve hem de büyük ve telafii mümkün olmayan manevî kayıplarla karşı karşıya gelinmektedir.
Hulfül vaad’de bulunmak nifakın alameti olduğu gibi Allah’a düşman olmağa sebeptir.
5— Alışveriş yapan kimse kendi işine itina gösterdiği gibi başkasının işine de itina göstermemektir. Kendi çıkan için başkasının zararına sebebiyet vermektir. Başkasının zararı üzerine kurulan ve elde edilen kazanç ve kârın hiç bir hayrı ve bereketi yoktur.Meselâ, iki veya üç güne kadar muhayyer olduğuna göre geri çevir sana aynı malı daha ucuza vereyim, ya da satın aldığın şey güzel değildir, geri çevir sana daha güzelini vereyim, diyerek satıcının işini bozmak gibi davranışlar İslâm’ın hoş karşılamadığı davranışlardır. Ancak müşteri kendisiyle istişarede bulunup ve gerçekten ortada bir mağduriyet varsa akdi bozmak hususunda kendisine na-sihatta bulunmasında bir sakınca yoktur.
6— Riba muamelesinde bulunmaktır. Ribanın haram oluşu Kur’an-ı Kerîm, Sünnet ve İcma-ı Ümmetle sabit olmuştur.
Riba iki çeşittir:
a— Borçtan doğan ribadır. Bu tip riba Cahiliyette araplar arasında çok yaygındı ve Kur’an-ı Kerîm bu tür ribayı kesin olarak yasaklamış bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerîm bununla muamelede bulunan kimseyi Allah’a ve Resûlüne karşı savaş ilan etmiş saymaktadır.
Peygamber (sav) Veda Hutbesinde konu üzerinde durarak şöyle buyurmuştur: “Her çeşit riba kaldırılmıştır ve ilk kaldırdığım riba Abdülmuttahip oğlu Abbas’m ribasıdır.”
Bu ribaya, yani Cahiliyet döneminde yaygın olan ve borçtan mütevellid ribaya Riba El-Nesie denirdi. Uygulaması da şöyle idi: Herhangi bir kimse belli bir süre için borç alır, süre bitiminde borcunu ödemezse, alacaklı olan kendisine şu teklifte bulunurdu: Ya borcunu öde veya şu kadar faiz vermek şartıyla borcunu şu tarihe kadar ertelerim.”
Herhangi bir kimse menfaat sağlamak için birisine ödünç verirse bu kabil ribanm şumulüne girer. Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Menfaat celp eden her ödünç ribadır.”
b— Alışverişten doğan ribadır. Hanefî mezhebine göre bu tip riba üç kısma ayrılmaktadır:
1— Riba El-Fadl. Bu riba ölçü tartıya tabi tutulan şeylerde meydana gelir. Yani cinsleri bir olup ölçü ve tartıya tabi tutulan iki şeyin biri diğerinden fazla olduğu halde mübadele ederek yapılan akit’tir.
2— Riba El-Nesie. Cinsleri bir olsun, olmasın ölçüye ve tartıya tabi olan iki şeyden birisini vadeli olmak üzere birbiriyle mübadele ederek akidde bulunmaktır.
3— Fasit muamelede bulunmaktan doğan ribadır. Yani İslâm hukukuna göre icra edilmeyen herhangi bir akit ribadır.
Şâfıî mezhebine göre ise riba Hanefî mezhebinde olduğu gibi Riba El-fadl, Riba El-Nesie ve Riba El-Yed olmak üzere üç kısma ayrılır. Bu mezhebe göre ödünçten doğan riba hariç, ribanm illeti ölçü ve tartı değil, nakdiyat -altın ve gümüş- ve Ta’miyat -yiyecek cinsinden olmak- cinsinden olmaktır. Altın, gümüş ve yiyeceklerden başka şeylerde riba yoktur.
Riba El-Fadl demek, altın ve gümüş veya buğday ve arpa gibi yiyecek maddelerinden birisini -cinsleri bir olduğu halde- diğerine fazla bir meblağda satmaktır. Meselâ, kalitesi iyi olan bir ölçek buğdayı, kalitesi iyi olmayan bir buçuk ölçek buğday ile veya antika bir altını üç reşad altın ile satmak gibi.
Bunun için gümüş, altın ve yiyecek maddelerinin alım ve satımında günaha girmemek için İslâm’ın gösterdiği yolu izlemek gerekmektedir. Şöyle ki; altın, gümüş veya yiyeceklerden cinsleri bir olan iki şey birbirleriyle satılırsa, şu üç şartın gözönünde bulundurulması gerekir:
a— Birbiriyle müsavi olması,
b— Her ikisinin de peşin olması,
c— Her ikisinin de aynı anda kabzedilmesi.
Aynı cinsten olmayan iki şeyin birbirleri karşılığında satılmaları halinde, buğdayın arpayla satılması gibi, şu iki şartın dikkate alınması gerekir.
1— Her ikisinin peşin olması,
2— Her ikisinin de aynı anda kabzedilmesi. Böylesi bir satış durumunda müsavat -eşitlik- şart koşulma-maktadır. Buğday, arpa, gümüş, altın ile satılır ve biri diğerinden fazla olursa sakınca teşkil etmez.
7— İhtikâr etmek, İhtikâr, ihtiyaç olduğu bir zamanda gıda maddelerini satın alıp kıymeti daha da artsın diye hapsetmektir. Böylesi bir davranış ve ticaret haramdır. Bunu ancak İslâm terbiyesi almamış ruhu kirli kimseler yapabilirler. Bu kimseler Ahirette büyük cezalara çarptırılacakları gibi, dünyada da cezasız bırakılmayacaklardır. Bu kimselerin evlerinde ve ticaretlerinde bereket kalmayacağı gibi iflas da edecek ve neticede cüzzam gibi hastalıklarla karşı karşıya geleceklerdir. Kısacası farkında olsunlar olmasınlar dünyada da bu yaptıklarının karşılığını görecek, yevmi kıyamette de cezalarının karşılığını göreceklerdir.
8— İyne alışverişi yapmaktır. İyne demek varlıklı bir kimsenin doğrudan doğruya ribaya girmemek için muhtaç olan bir kimseye vade ile ve yüksek bir fiat ile bir şey satarak, bilahare peşin fakat bu defa düşük bir fiatla aynı malı geri almasıdır. Peygamber (sav) bu tür alışverişi yasaklamıştır. Resûlüllah bu konuda şöyle buyurmaktadırlar: “İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, satış adı altında faizi mübah sayacaklardır.”
Muhammed bin Haşan El-Şeybani, İyne ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Faizcilerin icad ettikleri bu alışveriş, gönlüme dağlar kadar ağır gelmektedir.”
Muhammed bin Abdullah, Enes’den şunu rivayet etmektedir: “Kendisine İyne’nin durumu sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Allah aldatılamaz. Allah ve Resûlü haram kıldıkları şeylerden beridirler.”
9— Boğa, aygır ve koç gibi hayvanların suyunu satmak, yani para karşılığında erkeği dişi hayvana çektirmektir.
Peygamber (sav) böylesi bir muameleyi yasaklamıştır.
10— Neceş muamelesinde bulunmak.
Neceş, alıcı olmayan kimsenin bir başkasını aldatmak gayesiyle satılık şeyin fıatını kasten arttırması hadisesidir. Peygamber (sav) bu tür bir davranışı yasaklamıştır.
11— Ölçü ve tartıda başkasını aldatıp eksik vermektir. Kur’ân-ı Kerîm bu tür bir davranışta bulunan kimseleri ağır bir dille tehdit edip, cezalarının korkunç olacağını söylemektedir. “Mutaffifîn” sûresi bu konuya ayrılmış bulunmaktadır.
12— İmkân olduğu halde başkasının hakkım zamanında vermeyip, işini aksatmaya çalışmaktır.
Bir kaç kuruş kazanmak gayesiyle zimmetindeki bir parayı sahibine vermeyip borcu kasden ertelemek zulümdür ve haramdır. Allah katında böylesi bir muamelenin karşılığı cehennem ateşiyle cezalandırılmaktır.
Zengin ve imkân sahibi olan birisinin başkasının hakkını alıkoyması zulümdür. Reshulüllah (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar: “İmkân olduğu halde zamanında borcunu ödemeden ölen bir kimse borcunun esiri olacaktır.”
13— Müşteriyi mağdur ederek, kendisine fahiş bir fîatla bir şey satmaktır. Ticaretle uğraşan kimsenin kendisini mağdur edecek ve ticaretine mani olacak ölçüde elindeki malı ne gerektiğinden fazla ucuza, ne de müşterisini mağdur edip kendisine haksız bir kazanç temin edecek biçimde fahiş bir fiatla satmamalıdır. Tüccar kendi lehine olan kâr ile müşterinin aleyhine olan zarardan kaçınmalı, bu ikisinin arasında bir fıat takdir ederek ticaretini yapmalıdır. Bir malı en uygun fiatla satmak, o malın sağladığı kân satıcı ve alıcı arasında paylaşmak anlamındadır. Peygamber (sav) şöle buyurmaktadır: “Sizden biriniz kendi nefsine arzu ettiği şeyi başkasına da arzu etmedikçe tam manâsıyla iman etmiş sayılmaz.”
14— Şehir dışında köylü ve yabancıları karşılayıp piyasanın durumunu öğrenmelerine fırsat vermeden mallarını ucuza alarak onları aldatmaktır. Böylesi bir yola tevessül ederek kâr ve kazanç teminine çalışmak fırsatçılıkla acemi kimseleri aldatmak dînen caiz değildir. Bu tür bir davranışı ve ticaret tarzmı kendilerine yakıştıranların aldatmalarına engel olmak için gerekli tedbirlerin alınması İslâm’ın yüklediği bir mesuliyettir.