Türbe ziyaretleri ve ölüden yardım istemek veya ölüden şifa veya dilek istemek caiz midir? Özellikle ramazan ayının girmesiyle insanların maneviyatını güçlendirecek, ebedi hayata dair olumlu katkılar sağlayacak mekanlara ziyaretler artıyor. Kabır konusu eskiden beri, insanların sapmalarına ve tevhit inancına şirk karıştırmalarına sebep olan konulardandır. Bu nedenle akıllara bazı sorular takılabiliyor.
Türbe ziyaretlerinde bir takım dileklerde bulunmak, hatta dilekte bulunmak için türbelere gitmek, tabiri caizse ölüden medet ve şifa ummak olarak değerlendiriliyor…
İslam ölünün elinde bu istekleri karşılayacak imkan ve selahiyetin bulunduğunu kabul etmez; Aksine ölüde böyle bir selahiyetin olduğuna inanmayı da şirke düşme olarak yorumlar. Halbuki mezar ve türbeler ölüden bir şeyler istenmek için ziyaret edilmezler. Belki bir şeyler hediye etmek için ziyaret edilirler. Çünkü ölü arük hayır hasenat yapamaz olmuştur. Yaşayanlar ise her türlü hayra gücü yetecek dürümdalar. Gücü yetenler yetmeyenlere yardım ederler, yardım istemezler.
Bu yüzden ziyaretçiler Kur’an okur, dualar eder, mezarında eli kolu bağlı yatan ölmüşlere sevap bağışmda bulunurlar. Şurası da bir gerçektir ki, manevi hediyelerle memnun etmek istedikleri bu ölülerin Allah yanındaki itibanm da asla bilemezler. Sadece iyi bir insan olabileceğini düşünür, hüsnü zanda bulunurlar. Bu konudaki bilgileri hüsnü zan-dan ibaret olur.
İşte bu hüsnü zandan hareketle yapacağımız duamızda diyebiliriz ki:
– Rabbimiz! ziyaretinde bulunduğum bu zatın senin yananda itibarının olduğunu sanıyorum. Şayet bu hüsnü zan-nım doğruysa bunun hatırı için benim şu duamı kabul eyle, şu isteğimi yerine getir, şu çıkmazdan beni kurtar!
Evet, türbede böyle dua edebiliriz. Zira bu duada ölüden bir şey istemiyoruz. Yine Rabbimizden istiyoruz Ancak hüsnü zanda bulunarak itibarı olduğunu zannettiğimiz ölünün hatınna duamızı kabul eyle diyoruz. Yani türbe sahibini vesile ve vasıta yapıyoruz duamızın kabulü için. Yoksa ölüden bir isteğimiz olmuyor asla. Bu noktayı iyi tespit etmek lazımdır. Şirk görüntüsü buradan kaynaklanmaktadır.
Şayet niyeti böyle yapmayıp ta ölünün kendisinden isteyerek:
– Ey bu türbe ve mezarda yatan büyük insan! Sen benim isteklerimi verecek kudret ve kuvvettesin. Lütfen benim çıkmazda olan şu işlerimi hallet. Oğlumu evlendir, kızımı gelin et, ailemle aramı düzelt!., gibilerden ölünün kendisinden talepte bulunulursa, bu, Allahdan başka istekleri verecek kudret ve kuvvet sahibi birinin daha bulunduğuna inanmak olur ki, böyle ikili bir inancın sahibi şirke düşmüş, baül inanca kaymış sayılır, şirk ithamından kendini kurtaramaz..
Zaten türbe ve mezar mekanları, şirke düşmelere çok müsait ruh hali de oluştururlar ziyaretçilerde. Bu ruh haliyle kimi ziyaretçiler ölünün kabrine mumlar yakar, kurban niyetiyle adak horozlar keser, mezar taş ve türbe demirlerine yüz göz sürüp, ağaç dallarına allı yeşilli çaputlar bağlar, bunlara bir takım özel manalar yükleyerek beklentilere girerler. Çocuğu olmasını, kızının oğlunun sınav kazanıp evlenmesini, kocasıyla arasının düzelmesini, bilhassa böyle türbe ve mezarlarda isterler. Mekanın meydana getirdiği ruh hali bu türlü sapmalara çok müsait hava oluşturur ziyaretçilerde.
Ama İslam, ölünün elinde bu istekleri karşılayacak imkan ve selahiyetin bulunduğunu kabul etmez. Aksine ölüde böyle bir selahiyetin olduğuna inanmayı da şirke düşme olarak yorumlar.
Kaldı ki, türbede yakılan mumlar, kesilen horozlar, bağlanan allı yeşilli çaputlar ölüye hiç bir fayda da sağlamaz. Bu masraflarla bir yoksulun ihtiyacı karşılansa sadaka sevabı sağlar. Sadaka hürmetine Rabbimiz belki dilekleri kabul da edebilir.
Bu sebepledir ki Efendimiz (sav) Hazretleri:
îmam-ı Birgivi’nin (Ziyaret-ül kubur) risalesinde geçen bir . tarihi olay, mezar ve türbe ziyaretlerinde geçmişteki durumla İsla-mi titizliği olanca açıklığıyla ortaya çıkarmaktadır.
Müslümanlar İran fethi sırasında (Tetir)de tapınak haline getirilen bir türbede çürümemiş bir ceset bulurlar. Bunun Danyal peygambere ait olduğu söylenir. Halife Hazret-i Ömer’den ne yapmaları gerektiğini sorarlar. Gelen cevap kabir ziyareti konusunda fevkalade ölçüler vermektedir. Bu konulardaki titizliği bilinen halife Hazret-i Ömer der ki:
‘ – İnsanlar henüz kabir, türbe ziyarederini bilmiyorlar, Allah-dan isteyeceklerini ölüden de isteyerek şirke düşebiliyorlar. Danyal Peygambere ait olduğu söylenen mezarı da böyle bir şirke düşme yeri haline getirebilirler. Siz bir düzine mezar kazın, kimsecikler görmeden de bu mezarlardan birine bir gece cesedi gömün. İn-, sanlar hangisinde olduğunu bilemesinler, oraya toplanıp ta Peygamberin kabrini puthane haline getirme imkanı bulamasınlar.
Aynen öyle yapılır, ziyaretçilerin şirk görüntüsüne girmeleri ; de ancak böyle önlenir; Allah (c.c.) dan istenecek şeyleri benden isteyerek benim kabrimi tapmak haline getirmeyin!, buyurmuş, ziyaretçilerini açık seçik ikazda bulunmuştur.
Bir diğer hadisinde de :
– Sizler nerede olursanız olun okuduğunuz salavatla-rınız bana ulaşır, kabrime yönelmeniz gerekmez!, buyurmuştur. . Nitekim Nuh suresindeki ayetlerin tefsirinden, ilk putperestliğin mezarlardaki ölü ziyaretlerinden başladığını öğrenmekteyiz. Kabir ziyaretlerinde zaman içinde ölüden medet umup yardım dilemeye başlanmıştır.