Vakıf, bir hukukî müessese olarak şöyle tarif edilmiştir: Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah’ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatını (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir. Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah’ın (toplumun) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur (İbnü’l-Hümâm, a.g.e., V, 40; el-Kubeysî, Ahkâmü’l-Vakf, Bağdat, 1977, I, 75-78).
Vakfın meşru’iyetine dâir Kur’ân-ı Kerîm’in açık bir nassı yoktur. Ama onunla ilgili çok hadis varid olmuştur. Ezcümle Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Adem oğlu ölürse üç şey hariç ameli kesilir (sonu gelir); devam eden ise sadaka, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine du’â eden sâlih evlâtdır” (6).
Cumhûr-ı ulemâ, devam eden sadakadan maksadın vakıf olduğunu söylüyorlar. Hz. Ömer’e (ra) Hayber arazisinden bir tarla verilmişti. Bunun üzerine Peygamber’e (sav), yâ Resülüllah! Bu tarlaya ne yapayım, dedi. Peygamber (sav) buyurdu ki: İstersen onu vakfetmek suretiyle sadaka olarak ver. Bunun üzerine Hz. Ömer, ne satılacak ne hibe edilecek, ne mirâs olacak şekilde onu tasadduk etti. İslâm’da ilk vakf edilen şey bu oldu (7).
Dipnotlar
(6) Müslim
(7) Buharî, Müslim, Muğni’î-Muhtac. c. 2, s. 376