Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm de ,Ben ancak bana ibâdet etsinler diye ins ve cinleri yarattım” buyurur. Bazı kimseler bu söze pek inanmıyor. “Nasıl bizim vazifemiz sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek olsun” diyorlar. Bu konuda ne dersiniz?
İbadet: Allah a büyük saygı gösterip O nun kanun ve nizamlarına boyun eğmektir. Başka bir deyimle ibadet, hayatta Allahı kanun ve nizamlarına uygun olarak yaşamak ve her harekette Allah ı düşünmektir. Namaz kılmak ibadet olduğu gibi Allah’ın emrettiği şekilde alış-veriş yapıp Allah’ın emirlerine imtisal etmek ve günahlardan sakınmak da ibadettir. İnsan ile hayvanı birbirinden ayıran da bu noktadır. Avamın anladığı gibi ibâdeti, sadece namaz gibi tâatlere sıkıştırmak yanlıştır. Peygamber (sav): “Müslüman kardeşine karşı gülümsemen ibadettir ’ buyurmuştur.
Bu gerçeğin kapsadığı ufuklardan birincisi şudur: Elbette ki cinlerin ve insanların var olmalarının, yaratılmalarının belirli bir gayesi vardır. Bu gaye bir görevde simgelenmektedir ki, kim bu görevi yerine getirirse varlık ve yaratılış gayesini gerçekleştirmiş olur. Yerine getirmeyen ya da yan çizen ise yaratılış gayesini yıkmış ve yitirmiş olur. Böyle birisi görevsiz, başı boş kalmış ve hayatı hedef ve değerini yitirmiştir. Hayatı, kendisini değerli kılan asıl anlamını yitirmiş olur. Böylece hayat yaratılış gayesinden sıyrılmış ve bunun sonucunda kişi dipsiz bir boşluğa yuvarlanmıştır. Bu durum kendisini ana sisteme bağlayan, koruyan ve ona ölümsüzlüğü sağlayan varlık kanunundan sıyrılıp kaçan herkesin başına gelir.
İnsanları ve cinleri varlık kanununa bağlayan bu belirli görev Allah’a ibadet veya O’na kulluktur. Ortada bir kul, bir de Rab olacaktır. İbadet eden bir kul, tapılan bir Rab… İşte bir kulun hayatı bütünü ile bu ilke üzerine olursa düzgün olur.
Aşağıdaki ayetlerde bu hususa yapılan vurgu açıkça görülmektedir.
“Hani Biz bir vakit cinlerden bir takımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: “Susun, dinleyin!” dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler.”
“Ey milletimiz! dediler, biz Mûsâ’dan sonra gönderilen, kendisinden önceki vahiyleri tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğru yola götüren bir kitap dinledik.”
“Ey milletimiz! Allah yoluna dâvet eden bu elçinin çağrısını kabul ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı affetsin ve gayet acı bir azaptan sizi kurtarsın. Allah’ın elçisine icabet etmeyen kimse bilsin ki, Allah’ın cezasından asla kaçıp kurtulamaz ve Allah’tan başka hiçbir hâmi ve dost bulamaz. Onlar besbelli bir sapıklık içindedirler.”(Ahkaf, 46/29-32).
“Ey cin ve insanlar topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? “Ey Yüce Rabbimiz! Kendi aleyhimize şahidiz” diyecekler. Dünya hayatı onları aldatmıştı. Böylece kendilerinin kâfir olduklarına, yine kendileri şahitlik ettiler.” (Enam, 6/130)
“Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56)