Zekât, her şeyden önce kulun Allah’ın emrine itaat edip, kulluğunu göstermesinin en güzel nişanesidir. Ayrıca zekât ibadeti, İslâm’ın üzerine bina edildiği beş şarttan birisidir. Bu itibarla müslüman mükellefler bu önemli ibadeti usul ve âdâbına uyarak en iyi ve en güzel bir şekilde yapmalıdırlar.
Zekâtın, toplum açısından önemi de; zekâtı veren ve alan açısından öneminden daha aşağı değildir. Allah insanların tümünü aynı kabiliyet ve güçte yaratmamıştır. İnsanların fizikî yapılarında olduğu gibi malî güçlerinde de farklılıklar vardır. İnsanlar; ya zengin, ya fakir ya da orta hallidirler.
Bu nedenle yukardaki soruya gelirsek,
– Evet şarttır. Gayr-i müslime zekât verilmez.
Zekât ve fitre Müslüman olmayanlara verilmez. Çünkü zekât müslim olan fakirlerin hakkıdır. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm):
“Zekâtı, Müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine veriniz.”
buyurmuştur. Bunun için Müslüman olmayanlar zekâtla yükümlü değillerdir. Bu ibadet, Müslümanlara ait dini içtimai bir görevdir. Bu göreve ortaklık etmeyenlerin bundan faydalanma hakkı olamaz.
Yalnız İmam Züfer, zekâtın zımmilere (İslam idaresi altındaki gayri müslimlere) de verilemsini caiz görmüştür. Çünkü zekâttan maksad, bir ibadet yolu ile muhtaç kimseleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu maksat da, fakir zımmilere zekâtı vermekle elde edilir. Bununla beraber nafile sayılan sadakaların zımmilere verilebileceğinde ittifak vardır.
Ayrıca kalbleri İslâm’a ısındırılacak olan gayri müslimlere de zekât ve fitre verilebilir.
“Müellefe-i kulûb” olarak bilinen bu kimseler, kalbleri İslâm’a ısındırılmak istenen, kötülüklerinden emin olunmaya çalışılan veya herhangi bir şekilde Müslümanlara faydası dokunması umulanlardır. (Bkz: Tevbe suresi 60. ayet) Bunların -öncelikle- Müslüman olmayan kimseler olacağı aşikârdır. Kaldı ki diğer yedi sınıfın da Müslüman olma şartı ayette yer almamaktadır. Ayetlere ve hadislere bakıldığında Müslüman olmayanlara da zekât verilebileceği görülmektedir. Fakat zekât verirken elbette ki öncelikle Müslümanlar tercih edilecektir.