Belli miktarda bulunan nakit paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince, Zekâtlarını geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü bu zekat mallarına yoksulların hakkı geçmiş oluyor. Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz.
Peki diyelim ki Zekat borcunu ödemeden öldü o zaman nasıl olur?
Zekâttan borcu olan kimse ölünce bu borcu vasiyet etmemiş ise terekesinden ödenmez. Varisleri isterlerse kendi hisselerinden ödeyebilirler.
Zekât veya sadaka-i fıtır borcu bulunan kimse ölürse, bu borç onun terekesinden alınmaz. Ama varisleri teberru ederlerse, terekesindan alınması caiz olur. Terekesinden alınması için vasiyette bulunmuşsa, bu vasiyet malının üçde birini geçmeyecek şekilde yerine getirilir. Çünkü bu bir ibadettir. İbadet mânasının tahakkuk etmesi için zekât ya kendisi tarafından, ya da naibi vasıtasıyla ödenir. Zira ibadet; itaatkârla âsiyi birbirinden ayırmak için teşri kılınmıştır. Bu da kişinin rızası ve kasdı olmaksızın tahakkuk edemez. Mal sahibi malının zekâtını vermekle emrolunmuştur; zekâtını verme işini kendisinden başkası yapmaz. Ya da kendisinin yerine kaim olduğu için naibi de yapabilir. Ama vârisi yapamaz. Çünkü vârisi; malına sahip olma hususunda cebren onun yerine geçmektedir. Bu hükme göre vârisinin onun yerine zekât vermesi caiz olmaz. Ancak biz bunu istihsanen caiz gördük ve vârisin ödemesiyle kendisinden zekât borcunun kalktığını söyledik. Çünkü Hz. Peygamber (sas) Has’amiye hadîsinde şöyle buyurmuştur:
“Allah (cc) ın borcu ödeme hususunda önceliklidir.” [Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları: 1/208-209.]
Malikî, Şafiî ve Hanbelî’lere göre bir kimseye zekât farz olur da bunu ödeme imkânına sahib olur, ödemeden ölürse, O kişi Allah katında âsî olduğu için geride bıraktığı malından bu zekât borcu vasiyet etmese de ödenir. Ölümle bu borç düşmez. Çünkü bu zekât farz olan bir hak olub, vasiyet edilmesi gerekir. Hayatta iken kendisine ait bir malın hakkı olduğundan ibtal edilemez, insanlara olan borç gibidir. Fakat ölen kimsenin bıraktığı malın üçte birinden vasiyetlerde olduğu gibi ödenir. Malikî mezhebinde meşhur olan görüş budur. Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre ise kalan malın tamamından ödenir.
Ölünün bıraktığı malında Allah’a olan borç ile kula olan borç birleşecek olursa meselâ zekât, kefaretler, adak, ihramlı kişinin avlanma cezası ve benzeri borçlar birleşirse Şafiî’lerce esah olan görüşe göre, Allah hakkı öne alınır.