Ölümler ve ayrılıklar üzerine uzunca bir türkünün yorumu=
Hey, hey, hey kardeşim hey. Hey benim yeni doğmuş bir kuzu gibi yaşamalara deneysiz kardeşim hey. Sonsuz bir ıssızlığı uğuldar şimdi uçurumlar. Düşeni yutan doyumsuz devlerdir yar başları.
Elele tutuşup da koşup oynadığımız günler ne çabuk geldi geçti.
Göz açıp kapamadan baharın örtüsüne bürümüş dağlarda geceyi avucumuza doldurup bir yıldız gibi bile ağmadan. Hey benim kar çiçeği gibi ömürsüz ve nazlı kardeşim hey.
O sözleri hatırlıyor musun, hani o ağıt dolu türküyü.
üreğimizi ortaya koyup da söylemiştik.
Askere giden kocasına yün çorap ören şişleri minik bir çocuğun oyun olsun diye çekip ipleri gerisin geri söktüğü ve bu yüzden yarım kalmış işleri ağlayan küçük gelinin türküsü. Dağlar çiçek verir meyveye yatmaz, ölüm aman vermez sözü uzatmaz deyip de uzayan türküyü.
Söylerken bir yalnızlığı yaşamıştık ikimiz de. Hey hey hey kardeşim hey.
Hey benim göçmen kuşlar gagasından düşmüş bir buğday gibi göğermeyi gözleyen suya ve güneşe hasret kardeşim hey.
Toprağın damarlarına su yürüdü.
Can yürüdü dağlara.
Bir çığlık gibi karın sinesini delip yürüdü otlar.
Kuzular düştü toprağa ana rahminden.
Küskün ağaçların sitemine döndü kuşlar ve dereler.
Şırıl şırıl binlerce yıllık bir ahenge akıyor.
Dünyanın yekpare su olduğu günlere.
Sen, sen gözümün bebeğinde bir dağı küçüldün şimdi.
Su gibi aksana.
Önünde engel mi var ki.
Ey benim çığlarda yitmiş gibi belirsiz ve güzel kardeşim hey.
Bir kara bulut çöktü üstümüze. Tam da güneşe kavuştuğumuzun türküsünü söyleyecektik.
Bir kara bulut çöktü. Ellerimizi uzatıp uzatıp da acının yakasını yırttık.
Bir kara bulut çöktü. Ateşi yaktık da dağ başında donmadan yel üfürüp söndürdü.
Bir kara bulut çöktü üstümüze.
Hey hey hey kardeşim hey.
Hey benim içi gitmiş sürüsünü arayan kanadı kırık göçmen kuş gibi yitik, fırtınalarda bunalmış kardeşim hey. Bahar vurdu aydınlığını yeryüzünün bağrına. Kuşlar döndü.
Minik bir serçenin çılgın naraları karışmada günışığına. Sen buna orta halli bir sevincin çığlığı da diyebilirsin. Ağaçlar bile attı üzerinden o tembel ve ölü toprağı serpilmiş durgunluğu.
Domurlar ha patladı ha patlayacak. Ama kim.
Dağbaşında yalnız ve kırık bacak, anasının yokluğunu meleyen bir çelimsiz kuzu kendini. Uğultu vuracak kayboluşların yek başına ve körpe sessizliğine.
Hey benim anası yitik çelimsiz kuzum. Kanadı kırık göçmen kuş gibi körpe ve yalnız kardeşim hey.
Bir düş sıyrılıp çıkar karanlığın sayfaları arasından. Seyreltmeye durur alaca şafakta bir kenti. Bebekler ölür yüreğimde. Durgun geceler. Bebekler ölür.
Bebekler ölür seslerin çığlıkların dumura uğradığı yerde. Evler, evler ergin bir delikanlı uykusuna gömülür. Duvarlar katı bir gerçek. Sözlerin parça parça boğazıma düğümlendiği yerde bebekler ölür yüreğimde. İri bir tohumu ağaç eylemişken gözümde, gönlümden bir el çeker, toprak vermez. Bebekler ölür yüreğimde bir. Bir düşü yaşıyorum. Uyku ile uyanıklık arasında gibi gökyüzü çığlık çığlık yırtılıyor üzerimde.
Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim boynunda bir lale gibi evlerin ve apartmanların ve insanların ve kentlerin yorgunluğunu yaşamanın kısası gibi taşıyan yüzü yerde kardeşim hey. Bir öğüttü bu kentler dağlı yanlarımızı törpüledi. Yani mertliklerimizi ve doğruluklarımızı. Beş vakit namaza ayarlı günlerimizi yani. Şimdi grevlerde tükenen bir berrak sudur delikanlı öfkemizin posası. Bir zincir gibi bizi sarmış. Caddelerde harcanan gerilmiş bir yumruktur dağı kararan yüreğimizden söküp atmak için göğü yansılayan aydınlık dağı. Birazcık ücret artışı, sonsuz bir boşlukta. Hey benim bir yenilgi bayrağı gibi gurbetlere çekilmiş kardeşim hey.
Bir yanda kent, bir yanda dağ, ortada dağılan ve dağlanmış bir yürek. Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim acılara, ayrılıklara ve yalnızlıklara düçar naçar kardeşim hey. Biz ki yaşama acemicisi bir yavru kekliğizdir de önce bildirildiğince sonra deneye deneye tanırız dostu düşmanı.
Geçerek yılan deliklerinden. Yoklar ve anlarız ki bu kayadır kavidir korur kem gözlerden. Bir Nisan sabahı sözgelimi. Parıl parıl şakımaktadır hayat. Göğün yüzüne karşı. Bu apansız kararan bulut, bu fırtınadır ve başımızda bir avcı kuş gibi dolanmaktadır ölüm. Dünyayı çağlardır kasıp kavuran fitne yürürlüktedir ve gülüm bizim elimizde mazlum ve babayiğit silahlar seçilmiş sözler fişeklerdir.
Bil ki bize vaad edilmiştir yarın. Hey beni bir dağ gibi zulme ve yarına yürüyen kardeşim hey. Bir toprak yol uzayıp gidiyor güneşin doğduğu yere. Aydınlıkların inkârı ve zulmü boğduğu yere. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek.