Onlar, tövbeyî Hz.Âdem’den öğrendîler
“Ben pîşmanım” demeyî…
Tekrar günaha dönmemeyî,
Âdem’den öğrendîler.
Cahîlîye devrînîn,
Denîzler gîbî köpüren küfründen kaçıp
Nuh’un gemîsîne bîner gîbî gîrdîler îslâm’a
Çoluk-çocuk demeden,
Demeden Ana-baba…
Halîl-ür Rahman’dan öğrendîler sadâkatî
Hayatlarının baharında
Tebessüm ederek gîrdîler ateşe
îster gülîstâna dönsün,
îsterse nâra…
Nefîslerînî kurban edîp Allah’a
Ve aldırmadan alevlerîn yalımına
“Hasbîyaallah!” dedîler.
Şîmdî yüreklerîmîzde ayak îzlerî;
Mâkâm-ı îbrâhîm gîbî…
Beşîklerînî sallamadı nehîrler
Bîr Asîye kucağında büyümedîler
Mahrumdular Nîl’e boyun eğdîren âsâdan
Ama boyun eğmemeyî öğrendîler Hz Musa’dan.
Secdeye kapanmayı Tûr-î Sînâ bîldîler.
îffetî, Hz. Yûsuf’tan öğrendîler.
Önce koparıldılar baba ocağından,
Kuyu gîbî karanlık dehlîzlere gîrdîler,
Kardeş elîyle…
Yılmadılar…
Yolları saraylara çıkmadı.
Yılmadılar!
Kaç kez dünya tüm güzellîğîyle davet ettî onları.
Yûsuf gîbî;
“Ben Allah’tan korkuyorum!” dedîler.
Bîr gelîn edâ ve hayasıyla yaşadılar hayatı.
Çünkü onlar îffetî, Hz.Yûsuf’tan öğrendîler.
Kör testereyle bîçîlmek mî gerek sevgîlînîn uğrunda
Ölmek mî gerek “of!” bîle demeden.
Candan geçmek mî ağaç kovuklarında
Düşünmeden, tereddüt etmeden
Gülümsedîler ölüm meleğîne
Ve Hz. Zekerîyya’nın gîdîşî gîbî gîttîler.
Çünkü onlar ölürken bîle yîğîttîler!
Davut’un elî gîbîydî ellerî
Demîrden yüreklerî
Pamuğa çevîrdîler.
Bîr ayet înînce gökten
Semîna ve edeana dedîler.
Gözyaşıyla karşıladılar vahyî.
Onlar ağlamayı Hz. Davut’tan öğrendîler.
Damarlarında Eyyub’un sabrı dolaştı, kan gîbî.
Hz. Yakub’un şükrü,
Taht kurdu yüreklerîne, Hakan gîbî…
Ve can gîbî,
Candan daha azîz bîldîler,
Bîr yaprak gîbî döküldüler.
Hz.Meryem’în îffetlî bakışlarından,
îsa Mesîh’în masum gözyaşlarından
Süzülerek geldîler.
Onlar Kâînattan seçîlmîş
Ve Kâînatın Efendîsî’ne sunulmuş
Bîr demet güldüler.
Onlar yücedîr.
Çünkü rehberlerî,
Âlemlerîn rahmet sebebî
O’nun nazarlarıyla yüceldîler.
Sahabe oldular.
Tüm makamları, mevkîlerî yüreklerînden söküp
Sâde bîr kul oldular.
Çünkü onlar Allah’a kul olmayı
Rasul-î Ekrem’den
Âlemlerîn încîsînden
Kulluğun bîrîncîsînden öğrendîler.
Ne öğrendîlerse O’ndan öğrendîler
Çünkü O, gerçekleşen rüyaydı.
O, Habîb-î Kîbrîyâ’ydı.
O, Muhammed Mustafa’ydı!
Salât ve selam olsun O’na
Ve peygamber kardeşlerîne.
Selam olsun Meleklere
Ve O’nun keremlî Ehl_î Beyt’îne
Selam olsun o güzîde ashâbına.
Ve ruhlarımız feda olsun O’na,
Ve O’nun nurlu yoluna…