Bu mâmuro; Alâ-ed-din tepesinin kuzeyinde Ferhuniye mahallesinde Başara bey mescidinin yakınındadır. Âdi taş ve kerpiçle yapılan binanın üstü kara örtülü damdır.
Bu kitabe bize yapının hüviyetini ve tesis maksadını biraz anlatmaktadır. Burasını ikinci defa 655 H. 1257 M. yılından 663 H. 1264 M. yılma kadar hükümdarlık yapan II. Keykâvus’un kızı Hand Fatma hatun; anası için türbe olarak yaptırmıştır. Bu türbe vakfiyelerde, vakıf tedavül kayıtlarında ve arşiv vesikalarında (Ferhuniye), (Hatuniye), (Keykâvus kızı), (Hand Fatma hatun), (Fatma hatun türbesi) şekillerinde adlandırılmaktadır. Burasının kâğıt üzerinde tespit edilmiven ve fakat ağızlarda yaşıyan bir adı (Süt Tekkesi) dir. Burası ikinci meşrutiyetin ilk yıllarına kadar bir çöplük halinde idi. 1325 Rumî yılında Vâhid Çelebi’nin de mânevi yardımlarıyla bugünkü gördüğümüz bina yapılmış ve mescid halinde ibadete açılmıştır. îçinde üç yatır vardır. Fakat hiç birisinin kitabesi yoktur. Hand Fatma ha-tun’un vakfiyesinden burada vâlidesinin gömülü olduğunu kat’i-yetle öğreniyoruz. Fakat validesinin adı ve ölüm yılı belli değildir.
Kendisinin’! öldükten sonra buraya gömüleceği vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Üçüncü yatırın hüviyetini açıkça gösteren bir vesika elimize geçmedi. Fâtih ve II. Bayezid, I. Selim, Kanun! ve III. Murad zamanlarında yapılan KONYA tahrirlerinde KEYKÂ-VUS KIZI TÜRBESİ‘ne müstakillen rastlamıyoruz.
Fâtih zamanında dâr-ül-huffaz’m mütevellisi; Fatma hatlın’un âzadlı köle çocuklarından Mehmed Çelebi, Bayezid zamanında yine âzadlı çocuklarından Ahmed Çelebi ile Lütfi Çelebi idiler. Vakfiyeye göre dâr- ül-huffaz’m geliri dörde taksim edilmektedir. Bir rub’u mütevelliye, bir rub’u mektepte okuyan hafızlara ve türbenin kandilini yakana, mütebakisi de Hand Fatma hatun’un âzadlı kölelerine ve bunların çocuklarına verilmektedir.
Fâtih; defterine göre KONYA’nın Sahra nahiyesine tabi Kayser oğlanı, Ekizce, Yenice, Lârende’ye tabi Botsa, Kızılcaköy, Seydişehri’ne tabi Şeker armudu. Ova (2) Belviran’a tabviran köylerinin ve Konyanm Selyıgar çayı yakınındaki Haşan çiftliğinin Selver ırmağı mukataasının ve Bağ-ı Sultaniye bitişik bir bağla yine Selverde bir tarlanın gelirleri bu dâr-ül-huffazJın ve türbe’nin yaşamasına tahsis edilmiştir. Biz Hand Fatma ha-tlin’un ANKARA Vakıflar umum müdürlüğü arşivindeki 596 numaralı defterin 146 ve 151 nci sahifelerinde 134 ve 146 sıra numaralarında kayıdlı iki vakfiyesini bulduk. 151 nci sahifedeki vakfiyenin bir suretini de KONYA Vakıflar müdürlüğündeki bir numaralı defterin 42 inci sahifesinde gördük.
Her üç vakfiye de Arapcadır. Arapça bilmiyen çok cahil bir kâtip tarafından kopya edildikleri için çok zorlukla okunuyorlar. Gramer ve imlâ ha-talariyle doludurlar. Bazı yerlerini de ancak karinelerle okumak ve mâna çıkarmak mümkündür. Bazı atlamalar da vardır. 146 sıra numarasını taşıyan vakfiyeyi; KARAMAN KADIASKERİ Mehmed ibn-i Mehmed imzalı fakat mühürsüz olan aslı ile karşılaştırmış, Konya kadıları Mehmed ibn-i Ahmed Eş-şafi’î, Şeyh Ali ibn-i Mecdüd-din şer’a uygunluğunu tasdik etmişler.
imza yeri açık kalan başka bir kadı da kendisine arzedilen vakfiye suretinde bazı ilâve ve tadiller gördüğü için SÜLEYMAN ŞEHRÎ KADISI Mehmed ibn-i Ahmed ibn-İ Süleyman tarafından tasdik edilen ve mütevellinin elinde bulunan seksen satırlık asıl nüsha ile karşılaştırma yaparak onaylamıştır.
Fatma Hatun Sultan Alâ-ed-din Keykubad’ın kızı değil onun oğlunun oğlunun kızıdır. Birinci Keykubad Selçuklular sülâlesinin en kuvvetli, en büyük ve en çok ümran eseri bırakan bir hükümdarı olduğu için Selçuk imparatorluğunun ikinci kuru- j cusu sayılmış ve birçok şeyler ona nispet edilmiştir. Başka Selçuk hükümdarlarına ait j birçok din, irfan ve İçtimaî yardım müesseseleri onun eseri gibi gösterilmiştir. Anado- j lunun birçok yerlerinde Sultan Alâ-ed-dİn camileri, mescidleri ve medreseleri vardır. İmparatorluk ailelerinden birisinin nesebi tespit edilirken şecereyi kısaltmak için orta- ] daki dedeleri atlayarak zinciri en şerefli ve en büyük babaya bağlamak bir gelenektir. Meselâ OsmanlIlardan II. Bayezid yazılırken (Sultan Bayezid ibn-i Mehmed ibn-i Murad ibn-i Osman) denildiği gibi bu da ihtisar maksadıyla (Fatma hatun bint-i Sultan ] Alâ-ed-din) şeklinde tespit edilmiştir.
Müneccim Esir-üd-din; emîr Celâl-ed-din Karatayı’nm zamanında adı bir çok siyasî hadiselere karışan, bir aralık bir sandık içinde deveye yükletilerek Baycunuyuna kaçan ve entiraklar çeviren bir adamdır. Evinin bahçe sınırları ta ALÎGÂV TEKKESİ’ne kadar ulaşıyordu. Fatma hatun bu vakfiyesile KONYA, ANTALYA, LÂRENDE, ÎSTANOS’-daki bir çok köy, çiftlik, üzüm bağı, köşk ve evlerini bütün haklariyle, gelirleriyle anasının türbesine – Konyada ikamet ve örfe göre muayyen zamanlarda türbede hizmet etmek şartile – kendisinin ve anasının – Erkek ve kadın bütün âzadlı kölelerine vakfetmiştir. KONYA’dan ayrılan âzadlıları bu vakfın gelirinden istifade edemiyeceklerdir. Vakfiyede has isimler çok
bozuk yazıldığı için bunları doğru olarak nakletmeye imkân bulamıyorum. Vakfedilen yerler arasında KONYA’ya bağlı Selver, Haşan, Emir Aziz, Beş kilise, Kayser oğlanı, Ekizce, NİĞDE’ye bağlı Kızıl mescit, Göktaş, LÂRENDE’ye bağlı Sübaruk, Korucu, Kâmil Oklu, Akviran, Salur, Kızılca, GURGURUM’a bağlı Armutlu, AKSARAY’a bağlı Pelütğacı köyleri ile ANTALYA’ya bağlı üç köy, ÎSTANOS’a bağlı Hacı köyü, Antalya ve Konyada iki köşk, Konyada Selver kasrı bağı ve şaraphane denilen bir ev vardır.
Son tedavül kayıdlarmda bunun evkafı arasında yalnız KONYA’nın Haşan ve îsmil köyleri ile KARAMAN’nın Gaferiyad nahiyesine bağlı Zosta ve ılıcakuyusu -diğer adıyla- Kızılcakuyu ve SEYDİŞEHRİ’ne bağlı Armudlu çiftlikleri zikredilmektedir.
Vakfiyeye göre evkafın bütün gelirleri dörde bölünecektir. Bir bölüğü türbenin döşemesi, kandilleri, mumları, yağları ve mübarek gecelerde verilecek sadaka, imam, müezzin ve ferraşm maaşları için ayrılacak, bir bölüğü de evkafı için mütevelli tayin ettiği kendi âzadlılanndan Şüca-üd-din uğurlu ibn-i Abudliah’a ve ölümünden sonra evlâdına ve evlâdı evladına verilecek, geri kalan iki bölük de kendisinin ve anasının erkek ve kadın âzadlılarma ve kendilerinden sonra çocuklarına tahsis edilecektir. Fatma HaturTun kendilerine dörtte bir gelir vakfettiği âzâdlılar ve âzâdlı çocukları arasında çok enteresan adlar taşıyanlar vardır. Bunları aşağıya sıralıyorum :
Fatma Hatun’un erkek âzadlıları; İftihar-üd-din Gevher, Hoca Sabih îbn-i Abdullah, Alem-üd-din fakih ibn-i Yakup, Şems-üd-din ibn-i Şüca-üddin Uğurlu ve kardeşi Ali, Aksungur ibn-i Abdullah, Aybekir ibn-i Abdullah, Alem-üd-din Şeyh ibn-i Abdullah, Osman ibn-i Karaca, Evren ibn-i Davud (bu son iki adamın babaları Fatma hatunun âzadlılarıdır). Anasının da Pahr-üd-din Ayaz ibn-i Abdullah ve Bedr-üd-din ibn-i I/üFü adlı iki âzad-lısı vardır.
Fatma hatun’un kadın âzâdlıları şunlardır : Arek-il-heva, kasab-üs sükkker ( Şeker kamışı ) Gümüş, Yavaş Hatun, Kumruhatun, Şemis L’ül’ü, Abdullah kızı Mahicihan hatun, Mahefruz, Mah-ruy, Müştehiye, Narin, Şirin, İnci, Nikrûz Sungurca kızı Mahmure, Eyyüp kızı Ayşe ( Bunun ninesi Fatma hatunun anasının âzâdlısı ) , Hızır kızı Hüma ( Bunun anası Fatma hatunun âzâdlısı ) Fatma hatun’un vakfettiği müneccim Esir-üd-din’in evinde mütevelli Şüca-üd-din Uğurlu ve evlâdlarile Şüca-üd-din Uğurlu’nun ve kendisinden sonra çocuklarının tensip edecekleri Fatma hatun’un ve anasfnm âzâdlıları ve çocukları oturacaklardır. Vakfiyedeki bir şarta göre vakfın mütevellileri Şüca-üd-din Uğurludan sonra da bunun erkek ve kadın evlâdı olacaklardır. KONYA vakıflar müdürlüğündeki bir kayda göre 1218 yılında vakfın tevliyetine Şüca-üd-din Uğurlu’nun torunlarından Seyid Ömer ve İsmail isminde iki kardeş tesahüp ediyorlardı. Bu yıl İsmail öldüğü için hissesi kardeşine tevcih edilmiştir.
Yine Konya Vakıflar müdürlüğünde bulunan altı numaralı defterin 106 mcı sahifesinde okuduğumuza göre 25 Şevval 1331 tarihinde Cebeci zade Ömer efendi vakfiyeye aykırı olarak kendisi Şüca-üd-din Uğurlu’nun neslinden olmadığı halde her nasılsa vakfın tevliyetini aldığı ve vakfa ihanet ve hiyanet ettiği anlaşıldığı için Konya evkaf müdürü Hacı Fahri bey Mütevelli kaymakamı tayin edilmiş ve muhakeme neticesinde Ömer efendi mü-tevellilikten uzaklaştırılmıştır. Bir vakıf kaydına göre de TURGUTOĞLU DÂR-UL-HUFFAZ’i ; Fatma hatun vakfına ilhak edilmiştir.
Bu mahalleye ve türbeye niçin FERHUNÎYE denildiği anlaşılamıyor. Yalnız bir arşiv kaydında ( FERHUNDE ) ; Fatme hatun’un bir vasfı veyahut başka bir adı gibi gösterilmiştir. 992 H. 1584 M. yılında yapılan KONYA yazımında ve 970 H. 1562 M. tarihli bir Konya şer’i sicilinde de bu mahallenin adı ( FERHUNÎYE MAHALLESİ ) olarak geçmekte ve 21 erkek ve mükellef bulunduğu yazılmaktadır. Benim kanaatime göre « FERHUNDE » kelimesi avam ağzında « FERHUNÎYYE » olmuştur.