Türbe; KONYA’nın batısında, YAKA BAĞLARI — BEYŞEHİR YOLU üzerinde vc bu yolların kavşak noktasındadır. HOCA FAKIH semti Selçuklular, Karaman oğullan ve Osmanlılar devrinde daima KONYA’nın bir mahallesi halinde idi. KONYA Müzesinde bulunan 970 tarihli bir Konya Şcr’î sicil defterinde burası, « HOCA FAKIH SULTAN mahallesi» şeklinde adlandırılmıştır.
Selçukîler devrinde KONYA şehrinin sınırlan çok genişleşmişti. YAKA, MERAM, HOCA CİHAN, AYMANA S, KARAHÜYÜK bile KONYA’nın birer mahallesi halinde idiler. III. rnurad 992 H. 1584 M. yılında yaptırdığı yazımda KONYA’NIN 114 mahalle tesbit ettirmişti. Bu arada « HOCA FAKIH SULTAN » da Yedi mükellef nufuslu bir mahalle idi ve temamen HOCA FAKIH SULTAN zâviyesine vakf edilmiş bulunuyordu. Bütün bu defterler bize burada bir zaviyenin bulunduğunu söyliyorlar. Halbuki tekkeleri kapayan kanun yürürlüğe girdiği zaman burada yalnız bir türbe ile bir mescid vardı.
Selçuklular ve Karaman oğulları devrinde bir çok devlet adamlarının, zenginlerin ve hatta hükümdarların burada köşkleri ve bağları bulunuyordu. Burada Saiıib IsfahanPnin bağı, Karamanoğlu İbrahim bey in ve Şehzade Sultan Cem’in höşkleri ve sarayları vardı.
KOÇHİSAR/lı (Hacı Mehmed ibn-i Mustafa) Meram’da ŞEYH VEFA CÂMİi’ne tesis ettiği evkafın (898) tarihli vakfiyesinde kendi vakıflarının sınırları tesbit edilirken burada bir çok Konyalı meşhurların bağları ve bahçeleri sayılmaktadır. Ankara kuyud-ı hûkaniye arşivinde bulunan 580 numaralı bir KONYA DEFTERÎ’nde de biraz sonra tetkik edeceğimiz HOCA FAKIH ÇEŞMESİ yazılırken bu çeşmenin DÂR-t ÂTİK-l İBRAHİM BEY yanında bulunduğu söyleniyor. Burada kervansaray, Karatayi’nın muhteşem bir mescidi, Şekerfûrûş’un Selçuk mimarîsinin şaheser bir örneği olan türbesi, Hamam, Çeşme, Sarnıç, Zâviye gibi irfan, İçtimaî yardım ve sıhhat mü-esseselerinin her çeşidi vardı.
Bizim tahminimize göre Karamanoğlu İbrahim bey’in sarayı sonradan Sultan Cem’e tahsis edilmişti. Bu köşk Yaka ve Akyokuş—Beyşehri yollarının kavşak noktasındaki müselles arazi üzerinde idi. Hâlâ burası «KÖŞK YERİ» adını taşımaktadır. Şimdiki sahibi eski Konya meb’uslarından Küçük Kâzım beyedir. Tarlanın etrafına sonradan bir divar çevrilmiştir. Buradan çıkan bir büyük küp ile bina temellerini ben gözlerimle görmüştüm.
Türbenin beş dönüm kadar kıble tarafında tarladan hamamın su tesisatının izlerine rastlanmaktadır. Türbe ile batısındaki KARATAYI MESCİDİ arasında da kumlar altında eski zâviyenin muntazam harçla yapılmış divar kalıntıları tesbit edilmektedir. Şimdi mescid ve türbeyi görelim :
Mâbedin; AKYOKUŞ — YAKA yoluna açılan havlı kapısını üç mermer taş söveler. Beyzî şekilli kapı kemeri bir tek taşdandır. Üstündeki kitabe yuvası boştur. Burada mavi zemin üzerine siyah ile yazılmış kûfî bir kitabe vardı. Ben de görürdüm. 1325 Rumî yılında çalınmıştır. Şimdi buraya birkaç mavi Selçuk çinisi yerleştirilmiştir. Kapının solunda oyma, oluklu Bizans lâhdinden bozulmuş bir SEBİL vardır. SEBİL’in üstünde 20 kadar kapının üstündekilerin aynı mavi renkli Selçuk çinileri görülür. Kapının sağında sarnıç, solunda da çeşme vardır. Eskiden bu kapı ve iki yanındaki havlı dıvarları on metre kadar içerlek idi. Burada; kuzey tarafı açık dam örtülü bir de yazlık mescid vardı. Bir selde kısmen harap olan bu mescid ve eski dıvar 1325 Rumî yılında yıkılarak şimdiki dıvar ve kapı yaptırılmıştır. Eski havlı kapısının ‘ sövelerinde gayri İslâmî devirlere ait iki sütun vardı. Bunlardan birisi köşk yerinin önüne yapılan yeni çeşmede kullanılmış, İkincisi içeride dıvar dibinde hâlâ duruyor. Mescidin imamı Hoca Ahmed Mor’un bana anlattığına göre sebilin üstündeki mezar taşını buradaki mezarlıktan ve kapı ile SEBİL’in üstlerindeki çinileri
de hanın arkasındaki ŞEKERFURUŞ TÜRBESİ’nden sökerek buraya yerleştirmiştir. Ben de Yakamdaki bağımızdan şehirdeki mektebe gelip giderken bu tamirleri gözlerimle görmüştüm. Havlı kapısından girince sağa, sola serpiştirilmiş perişan mezar taşları görülür. Bunları daha sonra tetkik edeceğiz. Şimdi mescidi ve türbeyi görelim :
Dört âdi tahta sütunun tuttuğu bir saçak mâbedin önüne bir son cemaat yeri yapmaktadır. Mâbedden buraya iki sıra halinde dört pencere açılır. Kapısının söveleri som beyaz mermerdendir. Kemeri beyaz ve mor mermerden zıvanalanmıştır. Kapının sağındaki ve solundaki divarların yüzünü altı köşeli nefis mavi çiniler kaplıyordu. Sol tarafdakiler durmaktadır. Sağdaki-lerin çoğu yıkılmış ve gaip olmuştur.
Mâbed küçüktür. Divarları taşla yapılmıştır. Dört pençeresi bulunan kıble divarı çatlamıştır. Eskiden üstünü dört divara ve iki tahta direğe dayanan bir kara dam örterdij|ij Şimdi çatı örtü halindedir. Burasının daha eskiden tonoz bir kubbe ile örtülmüş olması ve türbeye medhal olarak yapılmış bulunması çok muhtemeldir. Zâviye yıkıldıktan ve KARATAYI MESCİDİ muattal kaldıktan sonra bu Antre; Mescid haline konulmuştur. Medhalin batı tarafındaki ve köşedeki kapı Hoca Fakih’in TÜRBESÎJne açılır.
Bu kitabeye göre türbede 618 H. 1221 M. yılında Selçuk Sultanlarından I. Alâeddin Keykubad zamanında ölen Fakıh Ahmed yatmaktadır. Türbeyi tuğla ile örülmüş sağır ve tek bir kubbe örtmektedir. Zemini altı köşeli tuğlalarla döşenmiştir. Diyarlarının dışı muntazam kesme, içi âdi taşla yapılmıştır. Türbeden dışarıya iki sıra halinde altı pencere açılır. Kubbe eteklerinde geniş istelaktit halinde süsler görülür. Ortada tahta bir sanduka
vardır. Âdi harçla sıvanmış olan asıl sanduka üzerine geçirilmiştir. Türbenin altında bir çok Selçuk ve Karaman oğlu türbelerinde olduğu gibi cenazelik –
mumyalık dediğimiz bir bodrum kat vardır. Türbenin etrafı sellerin getirdiği kum tabakalariyle örtüldüğü için bu katın kapı yeri şimdi belli değildir Ufak bir kazı ile meydana çıkar. Türbe iyi muhafaza edilmesi lâzım gelen kıymetli ve çok eski bir Selçuk eseridir.
Mâbedin sağı, kıble tarafmın batısı, havlısının kuzey doğusu ve içî mezarlıkdı. Buralarda çok kıymetli mezar taşları vardı. Şimdi dışarda üzerinde durulacak hiç bir kıymetli taş kalmamıştır. Havlısında Selçuk ve Karaman oğulları tarihinin bir çok noktalarını aydınlatacak kıymetli taşlar vardır. Fakat bunlar dağılmış, karışmış ve bir kısmı da toprak altında kalmıştır.