Eflâkî dede; bu medreseyi (Penbe Furuşân Medresesi) şeklinde adlandırır. Biz (Pamukçular medresesi) diyoruz. Bu medresenin İplikçi câmii civarında bulunduğunu tahmin ediyoruz. Bu da dam örtülü bir medrese idi. Mevlâna’nın zamanında müderrisi devrinin allâmelerinden Hintli Safiyüddin idi. Bir gün Safiyüddin; medresenin damında abdest alırken bir RABAB SESİ işitmiş ve sünneti geçen bu bidati menetmek istemişti» Hayal gözü önünde beliren Mevlâna; ona mâni olmuştu, Safiy-üd-din bu fevkalâde hal karşısında kendini kaybetmişti. Köleleri ve talebesi onu bir kilime sararak damdan indirmişlerdi. Kendisine geldikten sonra Sultan Veled’den; bu terbiyesizliğini af için Mevlâna’nın yanında şefaatta bulunmasını istemişti. Mevlâna; onu güçlükle affetti. Sonra; Mevlâna’nın müridi oldu. Eflâkî Mevlâna’ıun Şems-i Tebrizî ile nasıl buluştuğunu anlatırken Mevlâna’nın (PENBE – FURUŞAN) medrcsinden çıkıp rahvan katırla yoluna devam ederken Şerms-İ Tebrizî ile buluştuklarını ve Şems’in elinden tutarak kendi medresesine götürdüğünü yazar.
Pamukçular medresesinin; ALTUN BA MEDRESESÎ’nin başka bir adı olması ihtimali de vardır. Bu medresenin ne vakit yıkılıp yok olduğu hakkında henüz elimize bir vesika geçmedi, ÎSTANBUI/da Ali Emirî efendi kütüphanesinde bulunan bir yazmada Şems-İ Tebrizf’nin KONYA’ya 642 yılı Cümadelulasınm 26 ncı günü (23 Ekim 1244) geldiğini ve ŞEKER-RİZ (2) hanında bir oda kiralayıp oturduğunu anlatırken der ki : «Ol vakıtlarda Hz. Mevlâna dahi Konya şehrinde 4 muteber medresenin müderrisi olup ve ulum-i diniyye’nin tedrisi ile meşgul bulunup ve beher medresede ders-i şeriflerinde cemîi ulema ve eimme ve sulehâ r i kâbında derse iki yanlarında piyade giderlerdi… Bir gün Penbe Furuşan medresesinden dersten sonra teşrif edip gelir idi. Şems’i Tebrizî ile temasları ol gün oldu».
Bazı kaynaklar Mevlâna’nm Şems ile sokakta; sonra (Merec-el-bahreyn – iki -denizin kavşağı) denilen bir yerde buluştuklarını anlatırlarken onun ALTUNBA MEDRESESİ’nden dönmekte olduğunu söylüyorlar. O halde «PAMUKÇULAR MEDRESESİ» yukarıda dediğimiz gibi Altunba medresesinin başka bir adı olmak gerekir. Bu tarihlerde Mevlâna, ALTINBA (îplikçi), GÜHERTAŞ, AKINCI medreselerinde ders veriyordu. Eflâkî dede bir yerde der ki :
«Mevlâna müridlerine daima :
— Ben ne halde olursam olayım bir kimse benden bir fetva almak veya bit şey sormak için gelirse sakın mani olmayın, her halde bana bildirin ki medreselerin aidatı bize helâl olsun ve takva hanedanından fetvanın kesilmelini istemiyorum diye vasiyet ederdi.
Mevlâna’nm ders okuttuğu 4. cü medresenin KADI ÎZZEDDlN medresesi olduğunu zannediyoruz. ALTUNBA medresesi daha çok makam-i fetva idi. Mevlâna daha çok orada oturur, fetvalarını verir, dinî sualleri cevaplandırırdı.
Babası Su İtan- Ül-ulema da ölünceye kadar bn medresede oturmuşlardı. Mevlâna da bu medresede 630 H., 1232 M. yılma kadar devamlı oturmuşlar sonra Gühertaş’m yaptırdığı medreseye nakletmişlerdi.
Eğer PAMUKÇUALR medresesi ALTUNBA medresesi ise bu da dam örtülü adî bir yapı idi. O halde şimdiki İPLİKÇİ CÂMÎ’nin kıble tarafındaki muntazam kesme taşla yapılmış kubbeli tek binanın da o medreseye ait olmaması yâni onunla beraber yapılmış bulunmaması lâzımdır.
Bazı garplı tarihçiler bu kubbeli bina ile yanında bulunan yapı döküntülerinin bir Roma kilisesine ait olduğunu söylüyorlarki son incelemelerimizle biz de bunun doğru olduğunu kabul etmek istiyoruz.