KONYA’nm doğu tarafında Şeyh f Alaman mahallesinde kendi adım verdiği mezarlığın içindedir.
Türbenin altı taş, üstü tuğla ile yapılmıştır. Kapısı doğuya açılır. Sağına, soluna ikişer, batıya bir pençeresi vardır. Türbenin inşasında Bizans devrine ait olduğunu tahmin ettiğim bir harabenin enkazından çokça faydala-nıldığı anlaşılmaktadır. Başka bir mimarî esere ait iki sütun, kapının sağ ve solunda süs olarak kullanılmıştır. Sağında yarım bir sütun] başlığı ve yarım daire şeklinde mermerden büyük bir pençere (üstü de görülmektedir. Kapının söveleri mermerden yapılmıştır. Üstündeki yine bir sütun kaidesinden bozulduğu anlaşılan kendisinden; yuvarlak kabartma çerçeveli mezar taşına benziyen uzun bir mermerde sülüs ile altı satırlık arapça yazılan bulunmaktadır.
Kitabe taşının al-tında mustatil bir oyuk vardır. Bu; taşın eskiden bir sütun veyahud sütün başlığı veya kaidesi olarak kullanılırken açılan mil yeri olduğunu gösterir. Hattat da burada yazının istifini bu deliğe uydurmuştur. Kitabe zaif bir Türk Arapcasıyla yazılmıştır»
Bu hususda yazılan bazı makalelerde de kitabenin yanlış okunduğunu görüyoruz. Yenî yayınlanan (Mevlâna şehri Konya) adlı kitapta (S. 148 de ) bu kitabenin beşinci satırındaki ( arapça) kelimesi atlanmış ve altıncı satırda karma karışık ve mânâsız bir hale sokulmuştur.
Şimdi içeriye giriyoruz. Ortada Pir Esad’ın sandukasına benziyen baş^ tarafı yüksek bir mezar taşını andıran tuğla ile yapılmış ve çamurla sıvanmış bir sanduka vardır. Sandukanın ayak tarafmat üstünde ortasında kandil ve iki tarafında Şam’dan kabartmaları bulunan bir taş geçirilmiştir.
Türbenin kıble dıvarında, Hükümet konağının batısındaki yıkılan ALEVÎ SULTAN CÂMİÎ’nin mihrabından çıkarılarak müzeye kaldırılan yekpare mermer mihrabın küçük bir modelini görüyoruz. Bunun ortasında asılı bir kandil ve yanlarında da içinde mumlar dikili Şam’dan kabartmaları vardır* Kubbenin kandil asılacak yerinde siyah yeşil çinilerle işlenmiş bir daire dikkatimizi çekiyor. Türbenin içi eskiden mihrap üstüne kadar çinilerle kaplı olduğu; sonradan buraya kadar çekilen sıva tabakalarından anlaşıl* maktadır.
Burada gömülü bulunan zâtin hüviyetini ve ölüm tarihini gösteren hiç bir kitabe yoktur. Bizim tahminimize göre sandukanın başında yükselen yerde PİR ESAD’mki gibi bir kitabe taşı vardı. Sonradan sökülmüş ve kaybol-muştur.Kitabeye göre Şeyh Alaman’ın âlemin kutbu eb-dal-ül-lah’dan Fakih Ahmed adına bir mescid yapdırdığı anlaşılmaktadır.
Faklh Ahmed’in adaşı Ahmed Fakih’in 618 H, tarihli türbe kitabesinde de Yazılı olduğunu görmüştük.
Bizim tahminimize göre Şeyh Alaman burasını ittisalindeki zâviye için küçük bir mescid olarak yaptırmıştı. Sonra kendisi içine gömülmüştür. Şeyh Alaman; Fakih Ahmed’in bendelerinden ve müridlerinden idi. Türbenin doğu şimalinde bir de mektep vardı. Yekpare taş kemerli kapısı halâ durmaktadır.
Mektebin ölündeki bir kitabe çimdi KONYA müzesinin 1067 numaralında muhafaza edilmektedir.
Bu kitabe sonradan yer ine mek-teb kurulan zâviyeye aittir. Kitabeye göre zâviye âlemin kutbu, şeyhlarm önderi Seyid Ahmed, Meşayibin Meliki Fakih Ahmed ve Seyid İbrahim Araf) adlarına 687 senesi Ramazanında yapılmıştır.
Kitabenin içindeki Farsça cümleler dilimize Şöyle çevrilebilir: (Tanrı yaz, kış burada olanları yarlıgasun). Bu cümleleri (Allah yazın burada oturupda kışında kalanları yarlıgasın) şeklinde anlamıya ibarenin müsait olmadığını eski Kayseri Mevlevi Şeyhi üstad Ahmed Remzi efendi gibi farisî lisanının inceliklerine vakıf olanlar söylüyorlar.
Kitabede zaviyeyi kurduranın adı yoktur. Aşağıda izah edileceği gibi bu zâviye kitabede adı geçen İbrahim Arab’ın oğlu tarafından yaptırılmıştır. Her iki kitabede de devrin hükümdarının adının zikredilmeyişi dikkate şayandır, Seyid Ahmed ve Şeyh Alaman eski hikmetinin verdiği bir istiğna ile manevî devlet ve zevki tercih ettikleri için hükümdar II. Giyas-ed-din Mes’ud’un adını kitabelere koydurmamıştır. Bu zlvüye Hoca Fakıh Ahmed’in ölümünden 69, Mevlâna’nın ölümünden 15 tene sonra yapılmıştır.
Mevfina’nın mektuplarında ne Şeyh Alaman’m, ne de Seyid ve Fakıh Ahmet’lerle İbrahim Arab’ın adlarına rastlamayoruz. Seyid Ahmed; bu zâviyeyi tarikatının mürşitleri ve kutupları olan ûç büyük adam adına babası, dedesi ve büyük dedesi adlarına, Şeyh Alaman da; mescidi; Fakıh Ahmed adına yaptırmışlardı.
Fâtih; KONYA evkafını yazdırırken Tahrir heyeti Şeyh Alaman adına ne bir Türbe, ne bir zâviye, ne de başkaca bir hayır eseri tesbit etmişlerdir.
970 ve 971 olaylarını ihtiva eden KONYA şer’i sicillinde Şehy Alaman ve Mevlâna Arap ve 992 H. 1584 M. yılında yapılan KONYA yazımında Konya mahalleleri arasında ŞEYH AHMED ve ARAPBAŞI nam diğeri PÎR SULTAN mahalleleri vardır.
Aladam anlamına gelen (Alman) veyahud (ALAMAN); KARAMAN gibi Türkçe güzel bir ad iken her şey Arapcılık zaviyesinden görülmiye başladıktan sonra yazılmıya başlamıştır.
Burası SADİRLER ve Araplar mahalleri gibi tâ Selçuklular zamanında da şehrin Doğusunda kalabalık bir mahalle idi. Bitcimez’de Yediler mezarlığının 200 metre kadar karşı tarafında âdi kerpiçle yapılmış (Arap türbesi),
(Arap sultan türbesi) adını taşıyan bir türbe vardır. Hiç bir yerinde kitabesi bulunmıyan bu türbenin Şeyh Alaman’a manevî rehberlik yapan, adına zâviye kurduranlardan birisi
olan Seyid İbrahim Arab’a aiddir. Konya vakıflar müdürlüğündeki bir kayda göre burası eskiden bir zâviye idi. Konyalı Büyük Doktor Sadr-üd-din’in Türbesi de bu civarda olduğu nazara alınırsa vaktiyle havasının güzelliğiyle Şöhret alan bu mahallelerin Selçuklular zamanında çok mâmur olduğu anlaşılır. Burada şunu bilhassa belirtmek isteriz ki iki Fakıh Ahmedi biri birine karıştırmamak lâzımdır. Fakih Ahmed’le Seyyid Ahmed dedeleridir. Dedelerinden ve Babalarından bu zâviyenin mütevelliliği kendisine gelen Abd-Ül-ahad ibn-i Ebi Fakih isminde bir zât Konya kadısına müracaat ederek :
— Ben, Kutb-ül-ulema ve’Mürşid-ül-fukara, Şeyh Ahmed Ibn-i İbrahim Zeyn-ül-Arab Hazretlerinin zâviyelerinde eben an ceddin evlâdiyet üzre zâvi-yedar ve mütevelliyim. Zâviyenin vakfiyesi Ronyaya Celâli istilâsında ve kaht-ü galâ zamanında zâyi oldu. Bu yüzden bütün evkafı mülke mübeddel olmuştur. Bu sebepden âhirette müateb ve belki müazzeb olmadan havf olunur… demiş ve vakfiye yerine kaim olmak üzere bir kadı ilâmı almıştır. Bu defterdeki bir kayda göre 1255 H. yılında vâkıfın evlâdından Süleyman çocuksuz öldüğü için Torunu Hacı Mustafa zâviyeye mütevelli tayin edilmiştir.
280 Sayılı ve 17/Rebiulevveİ/1333 tarihli BABALIK GAZETESİ’nde Abdülkadir Erdoğan’ın; Yazıcı zâde’nin matbu Selçuknamesindeki sakat bir ifadeye kapılarak Bizansa sığman Giyased-din Keyhüsrev’i Almanyaya gitmiş gibi yazması ve Şeyh Alaman’ı da onun oradan getirmiş ve sonradan ihtida etmiş gibi göstermesi tarihî hakikatlara uymadığı için katiyen doğru değildir.