Bu medrese; Mevlâna manzumesinin Derviş hücrelerinin batısında, S. Selim imaretinin ve imaret ahırlarının doğusunda idi.
Bu medreseyi kim, ne vakit yaptırmıştı? Bu husus şimdiye kadar zifiri karanlık içinde kalmıştır. Biz ilk defa bulduğumuz yeni vesikalarla bu karanlığa projektör ışığı tutuyoruz:
Bu medreseyi; Derviş hücreleri olarak Osmanlı hükümdarlarından III. Sultan Murad 992 H., 1584 M. yıllarında yaptırıp tamamlatmış. Bu tarihe kadar MEVLÂNA KÜLLÎYESÎ arasında bir medrese bulunmadığını sanıyoruz.
ÎSTANBUL’da Üniversite kütüphanesinde Yıldız kitapları arasında 2295/ 35 numarada kayıtlı Mltrakci Nasuhun (Beyan-i Menazil-i sefer-i Irakeyn) adlı H. 942, M. 1535 yıllarında telif edilen tek nüsha kitabının (2) 16 nci sahifesinde Konya şehrinin bir resmi vardır. Burada şehrin kaPe içinde ve dışında bulunan başlıca âbideleri tasvir edilmiştir. KaPe dışında Mevlâna manzumesinin çok güzel bir resmi vardır. Altına (Mevlâna Hazreti Molla Hünkâr) yazılmıştır. 633. sayfamızdaki bu resimde Mevlâna’nın mahrutî türbe kubbesi ile mescidin ve sema’hanenin çift kubbeleri, tek şerefeli minâre ve son cemaat yerini örten 4 kubbe görülür. Türbe ve mescidin önünü Mu-havvıta denilen havlu duvarı çeviriyor. Ortada Yavuz’un yaptırdığı fıskıyalı şadırvan vardır. Manzumenin batısında hiç bir bina yoktur. Solunda Dâr-üş-şifa veyahut Dâr-üz-ziyafe olduğunu tahmin ettiğimiz iki kuleli bir bina vardır. Sonra da Pir Mehmed Paşa’nm 930 H. 1524 M. yılında yaptırdığı minareli câmii görülür. O vakit câmi ve türbenin kapısı kıbleye açılıyormuş. Sonraki tâmir ve tâdillerde batıya açıldığı anlaşılmaktadır.
lll Murad; babası S. II. Selim tarafından yaptırılan SULTAN SELÎM CÂMÜ ile SELÎMÎYE ÎMARETÎNÎN vakıf gelirlerinin su-i istimal edildiğini öğrenmiş, hem bu su-i istimali önlemek ve hem de MEVLÂNA MAN-ZUMESÎ’nin binalarında, su yollarında, şadırvan ve çeşmelerinde tamir ve termime muhtaç olanlarını onarmaya ve aynı zamanda manzumeye bir (Cem-iyyethane) ve hücreler ilâve etmeye karar vermiş ve derhal işe başlamıştır.
Tamirlere ve yeni yapıların inşasına 990-991 H. 1582-1583 M. yıllarında başlamıştır. Bina eminliğine Dergâh-i Muallâ müteferrikalarından İbrahim ağa tayin edilmişti.
992 H. yılında inşaat bitmiş. Yalnız kubbelerin ve damların kurşunlama işi kalmıştı. Kurşunlar ÎSTANBUL’dan gönderilmiştir. Bu tarihte Türbe-i şerifenin mütevellisi Abdi idi.
Dergâh-i Mûallâ Müteferrika başlarından Konya’da hankah-i şerifede binâ emini olan İbrahim’e hüküm ki :
Hâlen memur olduğun bina hususu itmame karip olup kurşunu hazır olmağla nâtamam kalıp halen lâzım ve mühim olan kurşun mahruse-i İstanbul’dan irsal olunup binây-ı mezbur ahvali bertaraf oluncaya değin bini kâtibi ve mutemedleri ve sair hademesi ber karar-i sabık istihdam olunmalarını emredüp buyurdumki… Vardıkta emrim mucebince memur olduğun binâ ahvali itmama erişinceye değin kâtib ve mutemedler vesair hademesini ne veçhile istihdam edegelmiş isen ber karar*ı sabık istihdam edüp vakti ve zamanı ile itmame eriştiresin.
Aynı defterin 672 numarasında aynı tarihi taşıyan ve İSTANBUL baş-defterdarı Mahmud’a yazılan şu hükümü görüyoruz :
F « Asitane»i Saadet Başdefterdarı olan Mahmude hüküm ki: f t Bundan akdem Konya’da hankah-i şerifte binâ olunan hücerat ve cemiy-ğrethane mühimmatı için irsali ferman olunan 600 kantar kurşun kurşuncuları ve itmame erişinciye değin masrafı ve mahall-i memura varıncaya değin kirası için binây-ı mezbur masrafından baki kalan 8220 akçanın üzerine Hazine-i Âmiremden cemii ihracatı tekmil olunan binâ-i mezburun mahruse-i İstanbul’da olan kâtibine teslim olunup binâ emini olan varup vasıl oluncaya değin ferman olunan kurşun muaccelen mahall-i memura varup İrsal olunmasını emredüp buyurdum ki… vardıkta bu bapta bizzat mukayyed olup mukaddema irsali ferman olunan kurşunu ve kurşuncuları ve mahalline varıncaya değin kirası vesair lâzım ve mühim olan ihracatı ile binâ emini Konya’ya varıncaya değin ber vech-i isti’cal binâ kâtibi ile irsal eyliyesin diye emir yazıldı.»
Yine aynı numaralı defterin 672 sıra numarasında aynı tarihli KONYA KADISPna ve MEVLÂNA TÜRBESİ MÜTEVELLİSİ Abdi’ye hitab eden şu hükmün yazıldığını görüyoruz :
«Konya Kadısına ve Türb-i şerifte mütevelli olan Abdiye hüküm ki : Molla hünkâr evlâdmdan… (Okunamadı) hâlen nefs-i Konyada hankah-i şe-rifde binâ emini olup dergâh-i seadet meabım müteferrikalarından olan iftihar-ül-emacid-i v-el-ekârim İbrahim Zide mecdühu marifeti ile hankaha ve şadırvanm su yoluna vesair sularına ve bilcümle hankah-ı şerife müteallik âsar olmağa kaabil ne mekule nesneler vardır. Bizzat üzerlerine varup görüp ne miktar akça ile tekmil olunmağa kaabil ise tahmin olunup müşarünileyh binâ emini ile vukuu ve sıhhati üzere muaccelen arzolunmasını emredüp buyurdumki… vardıkta bu bapta bizzat mukayyed olup ferman-i hümayunum üzere hankah-i şerife müteallik ne mekule hayrat olmağa kaabil nesneler var ise görüp ne miktar akçe ile tamir ve termim olunmağa kaabil ise tahminet-türüb müşarünileyh ile vukuu üzere mufassal ve meşruh yazub südde-i sea-detime arz eyliyesin. Sonra ne veçhile emrim sadır olursa mucebi ile amel oluna.
Bu hüküm bize Türbenin, hankahm, şadırvanm ve Yavuz’un getirttiği diğer çeşme sularının yollarının ve eser denebilecek ne var ise hepsinin III. Murad tarafından tamamen tamir ve restore edileceğini pek açık göstermektedir.
S. Murad yeni yaptırdığı hücrelerin (odaların), medrese ve cem’iyet-hanenin (toplantı yerinin) de dershane olarak kullanılmasını emretmiştir. İşte Mevlâna manzumesi arasına medrese bu tarihlerde girmiştir. Yukarıda da söylediğimiz gibi bu külliyye arasında o vakta kadar bir medresenin bulunmadığını sanıyoruz. Sultan III. Murad Mevlâna’nın vakıf gelirlerinde su-i istimaller yapıldığını mütevellinin ve adamlarının evkafı eki ve bel ettiklerini (Evkafını yiyib yuttuklarını) öğrendiği için Mevlâna evkafının nazırlığına Dâr-üs-seade ağası Mehmed ağa’yı tayin etmiştir.
Bunu Başvekâlet arşivinde 64 numarada kayıtlı Mühimme defterinin 425 sıra numarasında yazılı 17 zilhicce 996 (M. 1587) tarihli şu hükümden öğreniyoruz :
Dâr-üs-seadetim ağası Memed Dame ulvühu’ya hükümki; Konya’da âsude olan Sultan- ul-ülema- il~fâzılîn burhan-il-ctkıya-il-vâsilîn hazter-i Mevlâna Celâl-cd-din Kuddise sımh-ül-azizin evkafı nezaretini sana tefviz edüb buyurdum ki Mevlâna-i Müşarünileyhin evkafına sen nazır olub cüzi ve küllî evkafı mezbureye müteallik olan hususların görüb gözedüb eğer tevliyeti ahvaldir ve eğer nazırları ve câbileri (tahsildarları) ve sair mürtezi-kalan ve bilcümle cüz’î ve küllî evkafma müteallik olan mevaddi görüb «özedüb arza muhtaç olanların yazub bildiresin ve bilcümle evkafı mez-poreye mütevelli olanları getirdüb zaman-i tevliyetlerinin makbuz ve mas-kafların müfredat defterlerinden yerli yerinde görüb her kimin zimmetinde vakıf malı çıkarsa kusursuz vakf için tahsil ettiresin ve evkafın aslâ bir hususta dakika fevt etmeyüp müşarünileyhe olan hizmeti seadet-i dâreyn mülâhaza edüb enva-i mesai-i cemileni zuhura getiresin ve Mevlevîlerin sakin oldukları hücre mukeddema medrese olmak emrolunmuştu. Hâlen medrese olmaktan ferağet olunub üslub-i sabık üzere mevlevîlere verilmeye emrim olmuştur. Ol babta dahi ferman-i şerifim mucebince amel edüb üslub>i sabık üzere Mevlevîleri iskân ettiresin. Emir kapucular başı Memed ağa hazretlerine gönderildi.
İşte bu hüküm açıkça gösteriyorki S. Murad’m yaptırdığı hücreler med rese odaları halinde kullanılıyordu. Bu dört sene kadar devam etmişti. Bu arada bazı odaların arkalarına yâni batı tarafına hücreler ilâve edilmiş ve odaların bu tarafa olan pencereleri kapı haline getirilmişti.
Padişahın Mevlâna evkafı nazırlığına Mehmed Ağa’yı tayin etmesi, aynı defterin 425 sıra numarasında kayıtlı aynı tarihli bir hüküm ile de Konya Kadısına bildirilmiştir. Bu hükümde Mevlâna evkafının mütevellilerinin evkaf gelirlerini yedikleri tasrih edilerek Mevlâna’nm ve kendi babası S. Selim’in evkafının tanzimi ve su-i istimallerden korunması için Mevlâna’nm mütevel-lisî Abdüsselâm’ın ve adamı Keyva’nın ve diğer alâkalıların hesaplarının Ka-pıcılarbaşı Mehmed ağa tarafından tâyin edilen saray kapıcılarından Bölük başı Mustafa ve Süleyman ajjalar’ın gönderildiği bildirilmektedir. Eğer su-i istimalleri çıkarsa ceza tertip edilmek ve haklarından gelinmek için isimlerinin bildirilmesi de ayrıca istenmiştir.
İnşasından sonra dört sene kadar medrese olarak kullanılan derviş odalarını 992 H. yılında III. Murad’ın yaptırdığını gösteren taş üzerine yazılmış bir kitabe bize kadar gelmiştir. Türbenin batıdaki dervişan (dervişler) kapısının üzerinde bulunan bu kitabe şimdi yerinden kaldırılarak müzeye konulmuştur. Biz tekrar yerine asılmasını uygun buluruz.
JF KONYA MAARİF TARİHÎ adlı eserde bu medrese (Velediyye, Sulatan Veled Medresesi) şeklinde adlandırılmış ve şu tamamlayıcı bilgi veriliştir:
Konya Mevlevi dergâhının batı yönünde ve S. Selim câminin tam (Rrşısında idi. Selçuklu hükümdarı Alâ-ed-din Keykubad I. devrinde, Key-kubadm lâlası ve emirlerinden Bedr-ed-din Gevhertaş tarafından Sultan-ül Ülema Baha-ed-din Veled ve çocukları için yaptırılmıştır.
Gühertaş Medresesi» ni yazarken söylediğimiz gibi bu zat medresesini 630 H. 1232 M. yılında yâni Sultan-Ûl Ulemanın vefatmdan iki sene sonra Konya’nın bir başka yerinde yaptırmıştır.
S. İti. Murad’m dört sene sonra dervişlere tahsis ettiği medresenin BAHAÎYYE MEKTEBÎ’nin yerinde yaptırılan bir binada tekrar faaliyete geçtiği bize kadar gelen vesikalardan anlaşılmaktadır.
KONYA Vakıflar Müdürlüğünde bulunan 61 numaralı Vakfiye defterindeki 1248 H. tarihli bir kayıtta bu medreseye (MEDRESE-Î CELÂLÎ-YE) denilmektedir. Müderrisi her gün 20 akça alıyordu.
ANKARA’da kuyud-i kadime arşivinde bulunan III. Murad adına 992 rebiülahirinde KONYA evkafını tesbit eden defterde bu medrese görülmektedir. Yukarıda söylediğimiz gibi bu tarihten dört sene sonra medrese odaları dervişlere tahsis edilmiştir.
Sldkl dede’nin buraya verdiği adm ya teberrüken veyahut da Guhertaş’ın Sutan-Ül ülema’nm oğulları için yaptırdığı medresenin burada bulunduğu hakkındaki yanlış bilgiye dayanılarak verildiğini sanıyoruz.
Medresenin 1114 H. 1702 M. yılında faaliyette bulunduğu şer1! sicil kayıtlarından öğrenilmektedir. 1282 H. 1882 M. yılında da medrese açıktı. Abdurrahman isminde bir müderrisi vardı. Bundan sonra medresenin terke-dildiği anlaşılmaktadır.
Vâhid Çelebi’nin teşebbüsü ile 1306 H. 1888 M. yılında yerine bir mektep yaptırılmıştı. Bu kitabenin tarih cümleleri Ebced hesabına vurulunca 1306 yılı çıkar ki altına da rakamla yazılmıştır.
Sldkl dede bu kitabesiyle mektebin Mevlâna’nm torunlarına mahsus olarak yapıldığını yazarken burasının yerinin SULTAN VELED MEDRESESİ olduğunu da biraz yukarıda yazdığımız gibi yanlış olarak söylüyor. Mektebe BAHAİYYE adı verildiğini de bize kadar gelen adından öğreniyoruz. Cumhuriyet inkilâbmdan sonra adı (İnönü mektebi) ne çerilmişti. Mekteb 1951 yılında meydan açmak bahanesile S. SELÎM İMARET MANZUMESİ’le beraber yıkılmıştır. Harf inkilâbmdan sonra mektebin kitabesi gizlenmişti. Biz mektebi 1335 R ve 1944 M. yıllarında iki defa incelemiş ve not almıştık. Mektebin altında derviş hücrelerinin yapı malzemesine benziyen malzeme ile yapılmış bazı odalar ve parçalar vardı. Hücrelerden buraya açılan pençerelerin örülmek suretiyle kapatıldığını görmüştük.
Yukarıda yazdığımız gibi III. Murad’m hükümlerinde medrese olarak kullanılan derviş odalarına yalnız (MEDRESE) denilmiştir. Buraya (Sultan Veled Medresesi) adı ya Şıdki dede’nin zühulünden veyahut teberüken verilmiştir.
Bir asır kadar evvel Konya âbidelerinden bazılarının resmini yapan Musn-i Yusuf bey MEDRESE-1 CELÂLİYE’nin de resmini yapmıştır» Medetse II. Selim in ( İmarethanesi—Tabhanesi ) ile derviş odaları arasında gömmektedir. (Bu resim Kitabımızın imaretler kısmındadır.)