Adrenal yetmezlik olarak da bilinen Addison hastalığı, vücudun belirli hormonları yeterince üretememesi sonucu ortaya çıkan ve oldukça nadir görülen bir hastalıktır. 162 yıl önce kendi adıyla anılan Addison hastalığı tespit eden Thomas Addison Endokrinoloji’nin kurucusu olarak kabul ediliyor. Addison hastalığını ilk kez Eustachius tarafından 1714’te tanımlandı. Aldosteron, böbreklerinizin vücudunuzdaki tuz ve suyun miktarını düzenlenmesine yardımcı olur. Aldosteron seviyeleri çok düştüğünde, böbrekleriniz tuz ve su seviyenizi dengede tutamaz. Bu da tansiyonunuzu düşürür.
Her 100.000 kişiden birinde görülen Addison hastalığında, böbreklerin hemen üstünde bulunan adrenal bezlerin salgılama yetersizliğine bağlı olarak glukokortikoid (kortizol) ve mineralokortikoid (aldosteron) hormonları kanda azalır. Nadir görülen bu hastalık çoğu zaman bağışıklık sisteminin böbrek üstü bezlerine saldırmasıyla ortaya çıkar (otoimmün), bunun dışında kanama, tümör ve tüberküloz gibi enfeksiyonlar nedeniyle de hasar oluşabilir. Addison hastalığı, kilo kaybı, depresif bir ruh hali, konsantrasyon ve bellek kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Addison hastalığının başlıca bilinen belirtileri dinlenme ile geçen güçsüzlük, kas zayıflığı, açlığa dirençsizlik ve kan şekeri düşmesi ile ilgili hipoglisemi işaretleridir. Addison hastası olan insanlar ilaçlarını aldığı sürece normal yaşamlarına devam edebilirler.
Cinsel gelişim, şeker metabolizması, hafıza gibi oldukça geniş bir yelpazede görevli olan bu bezler heyecanlı, tehlikede yada korku dolu olduğumuz anlarda bile vücudumuzu bulunduğumuz ortama hazırlarlar. Arıza yapan bir uçakta, belki bir çatışmanın ortasında vücudumuzda hayati önem taşıyan beyin, kalp ve akciğer gibi organlarımızı korumak için bu bezler o bölgelere giden kan miktarını artırıp, en sık yaralanabileceğimiz kol ve bacaklara giden kan miktarını azaltmakla bile ilgilenirler.