Anksiyete ve Alkol
Alkol, merkezi sinir sistemini etkileyerek geçici rahatlama hissi sağlayan bir yatıştırıcıdır. Anksiyete sorunu olan kişiler ve kendini iyi hissetmek veya sosyal bir ortamda kendini rahatlatarak kontrolünü kaybetmemek için alkolü çözüm olarak görebilirler. Fakat anksiyete uzun süren bir rahatsızlıktır. Kronik anksiyete problemi yaşayan hastalarda düzenli alkol veya diğer uyuşturucu maddeleri kullanmak, bağımlılık yaratabilir. Bu durumdaki hastalarda anksiyete giderilmeden önce alkol veya uyuşturucu sorununu tedavi etmek gerekmektedir.
Anksiyete ve Depresyon
Anksiyete bozukluğu genellikle depresyonu tetiklemektedir. Anksiyete majör depresyonun bir belirtisi olabilir. Aynı şekilde şiddetlenen bir depresyon da anksiyetenin görülmesine neden olabilir. Her iki durumun semptomları da psikoterapi, ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri ile yönetilebilir.
Anksiyete Nasıl Teşhis Edilir?
Anksiyeteyi teşhis edecek herhangi bir test yoktur. Uzman hekim tarafından fiziksel muayene, zihinsel değerlendirmeler ve psikolojik anketler yardımı ile teşhis konulmaktadır.
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi Nasıldır?
Anksiyete bozukluğu kişide çeşitli biyolojik ve fizyolojik belirtilerin oluşumuna neden olarak kişinin gündelik yaşam aktivitelerinin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki; profesyonel sağlık çalışanları tarafından gerçekleştirilecek doğru müdahale ile kişide yeniden iyilik hali oluşturulabilir.
Kişilerde aniden ve aşırı düzeyde ortaya çıkan bir kaygı halinin acil şartlarda müdahalesinde benzodiazepin ve türevi ilaçlardan faydalanılabilir.
Anksiyete tedavisinde genel olarak antidepresan türevi ilaçlarla 1-2 yıl süreyle düzenli tedavi yanında kişinin stresle baş etmede kullandığı uygunsuz savunma mekanizmalarının değiştirilmesi ve kişide kaygı, evham oluşturan düşünce şemalarının değiştirilmesine yönelik terapilerin uygulanması gereklidir.
Tedavi planlaması içerisinde tek başına farmakoterapi (ilaç tedavisi) ya da psikoterapi (bilişsel tedavi) veya bu iki terapi şeklinin kombinasyonu yer alabilir.
Her anksiyete hastası kendine özgü özellikleri olmasına rağmen anksiyete tedavisinde iki yöntem bulunmaktadır.
İLAÇ TEDAVİSİ:
İlaçlar, anksiyete bozukluğunu tamamen tedavi edemez. Ancak semptomları iyileştirebilir, kişinin kendini daha rahat hissetmesine ve sosyal hayata daha iyi uyum sağlamaya yardımcı olabilir.
PSİKOTERAPİ (BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ):
Konuşma terapisi olarak bilinen psikoterapide kaygı belirtilerini azaltmak için bir terapistten yardım alınır. Anksiyete için etkin tedavilerden biri olan bilişsel davranış terapisi ile kişiye, kaygıya neden olan olumsuz düşüncelerinin nasıl olumluya dönüştürüleceği öğretilir. Zamanla kaygı ve endişe azalarak anksiyete belirtileri hafifler.
Anksiyeteyi Önlemek İçin Öneriler
Anksiyetenin ne zaman ve ne şekilde gelişeceğini tahmin etmek mümkün değildir. Fakat endişeyi azaltmak ve stresten daha az etkilenmek için bazı adımlar atılabilir:
- Size keyif veren aktivitelere katılarak zihninizi rahatlatın.
- Sevdiğiniz insanlarla vakit geçirin.
- Alkol ve uyuşturucu gibi zararlı madde kullanımından uzak durun.
- Düzenli uyuyun.
- Egzersiz, meditasyon veya yoga yapın.
- Aşırı kafein tüketiminden kaçının.
- Sigarayı bırakın.
- Bitter çikolata, yeşil çay, somon, papatya çayı zerdeçal gibi endişeyi azaltan besinleri diyetinize ekleyin.
Anksiyete Bozukluğundan Korunmak İçin Neler Yapılmalı?
Çeşitli yaşam tarzı değişiklikleri ile kişi kaygı bozukluğu üzerinde olumlu gelişmeler yaşayabilir. Uyku düzeninin sağlanması, meditasyon ve nefes egzersizi yapmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, egzersiz yapmak, alkol ve kahve tüketimini sınırlamak ya da tütün kullanımını sonlandırmak gibi uygulamalar kaygı bozukluğundan korunmaya katkı sağlayabilecek yaşam tarzı değişiklikleri arasında yer alır.
Bu fiziksel uygulamalar dışında kişinin anksiyete ile ilişkili düşünce kalıplarının etkisini hafifletmek adına değerli olabilecek bir takım zihinsel uygulamalar da mevcuttur:
- Eskisinden farklı olarak yaşadığım her yeni durum illa “tehlikeli ya da zor olacak” şeklinde düşünülmemeli;
- “Şöyle bir olayla karşılaşırsam çok fena olurum, o durumla baş edemem, dağılırım” şeklinde beynimizi programlamamalı.
- “Geçmişte benzeri durumla karşılaştım ve çok kötü anlar yaşadım, yine aynısı olacak” şeklinde düşünülmemelidir.
- Hissettiklerimiz her zaman doğru değildir. Mantığımızı kullanmalıyız, sadece duygularımızın söylediğine inanmak, bizi gerçekçi olmayan korkulara sürükler. Biz de başkaları gibi zorlukları karşılayabiliriz, başkaları gibi yeterliyiz, geçmişte başarılarımız var, olumsuzluklar olsa da bunların üstesinden gelebiliriz.
- Düşündüğümüz felaket senaryolarının gerçekleşme olasılığı gerçekte çok düşüktür. Ancak biz olumsuz örnekleri kafamızda büyüterek, gerçekleşme olasılığını kendimizce fazla gibi algılayabiliriz.
- Kendimizin ve çevremizin olumsuz özelliklerine odaklanmak yerine, kendimizi “zorlukla baş edebilir” şekilde güçlü algılamalı, olayları da “üstünden gelinebilir” olarak daha düşük zorlukta algılamalıyız.
- Kendimizin ve başkalarının özelliklerini mükemmel olmasını beklememeli, her şeyi olabildiği ölçüde benimsemeye çalışabiliriz.
Eğer sizin de aksiyeteniz olduğunu düşünüyorsanız ve bu durum yaşam kalitenizin düşmesine yol açıyorsa mutlaka bir hekime danışın.