İşte Asım Kahvecinin Güherçile kitabından S’nin Ardından Adlı Şiiri
uzadıkça uzar mevsimler
gecikmiş bir ölümün buruşmuş tenidir rüzgâr
hem bu bir öykü başlangıcı değil
hiçbir şeye başlamadım ki sonum olsun benim
yalnızlığın kanatlandır umutsuzluk
aslında özlemin yokluğudur en tatlı intiharlar
sen gidince öğrendim
yalnızlıktı yürüyen adımların
ve beni ardmdan sürükleyen ayaklarım
Sen gidince bütün bildiklerimi
en çokta senin öğrettiklerini
silip yeniden yazdım
ve yalnızlık senin hediyen değildi artık
çok sonraları sokak köpeklerinin soğuk geceler de
ivedi havlamalanyla
yalnızlıktan başka her şeyimle öldüğüm zaman
ve şimdi yazmak bile
yalnızlığın bağrına saplanan hain hançer darbeleri
daha ne kadar daha ne kadar yalnızlık
dese de bir yanım
ya sonrası diyor öbür yanım
aslında müziğin en güzel müziğin
sessizlik olduğunu öğrenmek değil bu uğultular
hem bir öykü değil bu
sana da ihtiyacım yok
olsa olsa bu benim tekilliğim
sen diyorsam yani
korktuğumdandır çokluğundan
yokluğundan korktuğum kadar
önce şendin giden
ve arkada kalan ben
gurur dediler intikamların
bırakıp kaçmaklarımın korkaklığına zavallılıktı
asıl diyeceğim yalnızlığımın kutsanmasına ihtiyacım yok artık
yalnız kalmak yalnız olduğumu anlamak için
seni anmağa ihtiyacım yok artık biliyorum korkunç
ama bilmiyorsun korkunç olduğu kadar gerekli yokluğun
sen diyorsam hani
İlle de de sen değilsin
ben dediğimde
kimseciklerin görünmediği gibi ortalıkta
yarın yoksa bugünde olmamalı demiyorum diyemiyorum artık
ölümün ölümsüzlük olduğuna kandırılmadım kandım
ve Allah’ın varolduğuna inandıramadılar beni asla inandım
etkenlik ve edilgenlik zoruyla oynanan bir oyun değil yaşamak
hiç zorlanmadan oynar bu oyunu bir fare bile eee o zaman
nedense kışın o bembeyaz gelinlikle
o tarifsiz güzellikle
erkeğini sonbaharını koynuna alıp sevgiyle boğduğu
o karşı konulmaz sevda da bir anlamsızlık var
ağır is kokusu
birkaç gün geçince alışır ve duymaz olurlar
nasılsa bu kokuyu burnu olanlar
kış en delişmen sevişmedir
soğuk ve soluksuz ama öyle ne yapalım
sonra şenlerden bir sen belirir alacakaranlığın mı
yoksa henüz tüten bacalardan fışkıran dumanın mı
esmerliğinden
ben olsam ikisi birden derdim
ama yalnızca birinden doğmuş olmalıydın
o zaman ben değildim yalnızlık sendin
efendiliğime sayarlardı eve erken dönerdim hep
bilmezlerdi oysa caddelerde yokluğundu
ve sokaklarda
ve yıldızlarda yoktu bakışların
beni intihar odalara tıkan
hiç kader demedimse
hep annem ‘kafir oldu bu çocuk’
dedi diye değil
hiç kader demedim sana
ne güldüğünde ne gittiğinde
sen kaderden daha öteydin
nasıl olsa bir öykü değil bu
ben istemedim nasılsa bilinmeyi
ve ben sır değilim nasıl olsa
neden parçalanayım bir tanrısal ağırlıkla
neden soğukluğundan kar kristallerinin parçalanayım
neden isteyeyim ki beni bilmeni
acı yok artık
sır değilim ben
senden binlerce sonsuzca senden kaçsam da
aynalar var odamda
defterim ve kalemim kandıramaz beni
ve söylediğim hiçbir söz
ve hatta söyleyemediklerim
ve söyleyemedikçe sır olduğum sözler bile
çünkü “önce söz’vardı’
ama hiçbir sözüm o söz değil
ve ‘OKU’ diyemem sana
Rabbin değilim ben
yaz demiştim
ne yazayım demiştin
yaz demiştim defalarca ve defalarca neyi demiştin
sonra bir mektup sadece
mektupta hata nedir bilmiyordun
yazarak ne teslim olabilirsin
ne de……..
aslında yazmasam da olur ya
iyi o zaman yazabilirim
belki de hiç bilmediğimi
doğru bitmesi gerekirdi tam burda
ama nasıl olsa bir öykü değil bu
başlamadım ki bitireyim
hiçbir şeye hiçbir şeyi