Bu hağçede benim için, ne gül, ne lâle var,
bu pazarda ne alış veriş, ne de pâra var,
ne kudret ve tesarruf ve ne mal, ne de mülk var,
ne derd, ne zevk ve ne de merhem, ve ne yâre var
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var
Vücûd, lutf-i İlâhî, hayât, rahmet-i Kerîm!
ağız, atıyye-i Rahmân, kelâm fadl-ı Kadîm!
beden, binâ-yı Hudâ, rûh, nefha-i tekrîm,
kuvvet, ihsân-ı kudret, duygular, vaz’ı Hakîm,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var
Bu dünyâda gerçekden, benim hiçbir şeyim yok,
ne varsa hep Onundur, mülkünde şerîki yok.
Cihâna gelip gitme, benim de elimde yok,
bu benimdir demeğe, güvenecek sened yok,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var.
Varlığım bir görünüş, rûhum bir emânetdir,
ben demek bile, Ona, pek çirkin bir şirketdir,
kula düşen vazîfe, sâhibe itâ’at dır,
bana (kulum!) demesi, lütûfdur, inâyetdir,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var?
Benim fakîr ve muhtâc, gınâ, ihsân Hakkındır,
(adem) benim sermâyem, vücûd, hayât Hakkındır.
Ezel, ebed ve hem de, kahr, galebe Hakkındır,
dünyâda ve ukbâda her görünen Hakkındır.
Bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var.