Çık da, bir seyret diyarda, her tarafın rengini,
kudret-i Hakkın cihanda, görünen ahengini!
Bir temiz kan, bir yeşil can, yağdırıp kudret, yere,
yemyeşil olmuş her tepe, neş’elenmiş dağ, dere.
En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebat,
fışkırır bir damlacık otdan, tutup sıksan, hayât!
Dün kemikden dalıâ katı idi, her çıplak fidan,
bak, ne sağlam kan bugün, her birisinden damlıyan!
Dün uykudaydı belli, milyarlarca canlı teni,
silkinip kalkınış yatakdan, elbiseler hep yeni.
Dün ne matemdeydi âlem, yer mahzun, gökler mahzûn,
şimdi, sevineden her bitki gülmekde uzun uzun.
İşlemiş kırlarda yer yer, Allahın kudret eli,
yalnız söylemekle olmaz, bir gidip de görmeli.
Öyle amma, gördüğüm binbir hikmetin tersine,
bende hâlâ, zevke benzer, duygu yok aslâ yine.
Bir değil, yiizbin behârlar gökden indirseydi Hak,
öyle kararmış ki kalbim, nerde birşey anlamak?
Dem çeker bülbül, beynimde benim, baykuşlar öter,
ne bu sersemlik, eyvâh, bana neler olmuş neler?
Bir tanıdık yok, hayâlim konsa, en bildik yere,
cedlerin rûhu ağlıyor, din düşmüş, yâd ellere.
Atom, füze lâfı yok, yalnız (dinde reform) sesi,
iktisad, teknik düşünmez, bir dinsizlik hevesi.
Ahlâksızın, hayâsızın, zulmün dinde yok yeri,
reform ister, bunun için ırz düşmanı serseri.
Duygusuz olmak kadar dünyâda büyük derd yok,
Öyle salgınmış ki mel’un kurtulan bir ferd yok.
Fende yüksek olsa da, dini bozulmuş bir millet,
çok baskı yapılsa da, yaşamaz, mahvolur elbet.
Ey ölüm hâlindeki, topraklara hayât veren!
ni’mete küfrân da etsek îmânın za’fı neden?
Bir hâlim yok, bilirim şâyân olan ihsânına,
ah, yükselsem de, bir düşsem, senin dâmânına!
Bir esim ister, kımıldanmak için, canlar bugün,
bir nesim olsun İlâhî, canlansın kanlar bugün,
İlkbehârın rûhu etsin, bir de bizlerden zuhur,
yoksa artık, Sûr-i İsrâfîle mi kaldı nüşûr!