Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nın güftekarı, şair ve yazarıdır. İlk şiirlerini, İstanbul İdadisi’nde okurken yazdı. 20 Aralık 1873 senesinde dünyaya gelen ve 27 Aralık 1936 senesinde hayatını kaybeden Mehmet Akif Ersoy Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı’nın yazarıdır. En önemli iki eserleri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır. İşte Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan Çanakkale Şehitlerine yazdığı sözleri..
Şu Boğaz Harbî nedîr? Var mı kî dünyâda eşî?
En kesîf orduların yüklenîyor dördü beşî,
-Tepeden yol bularak geçmek îçîn Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bîr karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd kî ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdîğî vahşetle- “bu: bîr Avrupalı! ”
Dedîrîr -yırtıcı, hîs yoksulu, sırtlan kümesî,
Varsa gelmîş, açılıp mahbesî, yâhud kafesî!
Eskî Dünyâ, Yenî Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gîbî, tûfan gîbî, mahşer mahşer. (1)
Yedî îklîmî cîhânın duruyor karşına da, (2)
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lîsanlar, derîler rengârenk;
Sâde bîr hâdîse var ortada: Vahşetler denk.
Kîmî Hîndû, kîmî yamyam, kîmî bîlmem ne belâ…
Hanî, tâ’ûna da züldür bu rezîl îstîlâ!
Ah o yîrmîncî asır yok mu, o mahlûk-î asîl,
Ne kadar gözdesî mevcûd îse, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedcîğîn aylarca durup karşısına;
Döktü karnındakî esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bîze âfettî o yüz…
Medenîyyet denîlen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undakî tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhîş kî: Eder her bîrî bîr mülkü harâb.
Öteden sâîkalar parçalıyor âfâkı;
Berîden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şîmşeklerî beynînden înîp her sîperîn;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferîn.
Yerîn altında cehennem gîbî bînlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm îndîrmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhîş tîpîdîr: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Verîyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlînde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret kî bu tehdîde güler!
Ne çelîk tabyalar îster, ne sîner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündekî kat kat îman?
Hangî kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-î îlâhî o metîn îstîhkâm.
Sarılır, îndîrîlîr mevkî’-î müstahkemler,
Beşerîn azmînî tevkîf edemez sun’-î beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddî;
“O benîm sun’-î bedî’îm, onu çîğnetme” dedî.
Âsım’ın neslî…dîyordum ya…nesîlmîş gerçek:
îşte çîğnetmedî nâmûsunu, çîğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesî, bîr baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğîlmez başlar,
Yaralanmış tertemîz alnından, uzanmış yatıyor, (3)
Bîr hîlâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar îçîn toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd înerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün kî kanın kurtarıyor Tevhîd’î…
Bedr’în arslanları ancak, bu kadar şanlı îdî.
Sana dar gelmeyecek makberî kîmler kazsın?
“Gömelîm gel senî târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettîğîn edvâra da yetmez o kîtâb…
Senî ancak ebedîyyetler eder îstîâb.
“Bu, taşındır” dîyerek Kâ’be’yî dîksem başına;
Rûhumun vahyînî duysam da geçîrsem taşına;
Sonra gök kubbeyî alsam da, rîdâ namıyle,
Kanayan lâhdîne çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)
Yedî kandîllî Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenîn altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getîrsem yanına,
Türbedârın gîbî tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr île âvîzenî lebrîz etsem;
Tüllenen mağrîbî, akşamları sarsam yarana…
Yîne bîr şey yapabîldîm dîyemem hâtırana.
Sen kî, son ehl-î salîbîn kırarak savletînî,
Şarkın en sevgîlî sultânı Salâhaddîn’î,
Kılıç Arslan gîbî îclâlîne ettîn hayran…
Sen kî, îslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demîr çenberî göğsünde kırıp parçaladın;
Sen kî, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen kî, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, senî almaz bu cîhât…
Ey şehîd oğlu şehîd, îsteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
(1) îlk baskılarda:…kum gîbî, mahşer mî, hakîkat mahşer.
(2) îlk baskılarda:…duruyor karşında,
(3) îlk baskıda: Vurulup tertemîz alnından, uzanmış yatıyor,
(4) îlk baskılarda: Ebr-î nîsânı açık…